8 Kasım 2009 Pazar
Yaşam Koçları
Profesyonel koçlar, danışanlarının özel ve mesleki yaşamlarında hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak üzere tasarlanmış, sürekli bir ortaklık sağlarlar. Kişilere kendi performanslarını ve yaşam kalitelerini arttırmaları için yardımcı olurlar.
Koçlar dinlemek, gözlemlemek ve danışanın bireysel ihtiyaçlarına uygun yaklaşımları belirlemek üzere eğitim almıştır. Koçlar çözümleri ve stratejileri danışanın kendisinden edinirler; danışanın doğal olarak yaratıcı ve becerikli olduğuna inanırlar. Koçun görevi, danışanın zaten sahip olduğu beceri, yetenek ve yaratıcılığı geliştirmek için destek sağlamaktır.
Bize ulaşın
filiztosyali@yahoo.com
0090-216-5672242
0090-533-6666903
XS Ajans Yaşam Koçluğu Sertifika Programı Siz de Başvurun Yaşam Koçluğunda başarıyı yakalayın.
Değişim için yola çıkacak kişi sizsiniz. Siz başkasının yerine değişim sağlayamazsınız. Değişim çok kolaydır istemek değişimin ilk adımı diye düşünebilirsiniz, bunu düşündüğünüz anda değişimi başlattınız demektir. Çağdaş yaşamda değişim ilerlemektir, geriye bakarak değişimi sağlayamazsınız. yaşam koçları dünyada daha iyi yaşamak isteyenler için yola çıktı. içinizdeki gücü önce tanıyın,sonra açığa çıkarın. neler yapabileceğinizin hayaylleri sizi başarıya götüren bir teknedir. Yaşam koçunuz can simidiniz değildir, o sizle beraber yüzen heycannızı coşkunuzu paylaşan sizle gülen mutlu olan ateşinizi a.ığa çıkaran, yolunuzu aydınlatandır. XS Ajansın eğitim prohramlarına katılan Yaşam Koçu ve Yaşam Tasarım Uzmanı yazar Filiz Tosyalı çok sayıda danışanıyla yaşamı şekillendiren bir koçtur.
Maille ya da telefonla ulaşabilirsiniz
filiztosyali@yahoo.com
filiztosyali@gmail.com
0090-216-5672242
0090-533-6666903
Halen Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde ders vermekte.
Doğa Eğitim Kurumlarında danışmanlık yapmakta
17 Eylül 2009 Perşembe
XVIII. ULUSLARARASI KIBATEK EDEBİYAT SEMPOZYUMU
KİBATEK (Kıbrıs – Balkanlar – Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu)
DUSOD (Dünyaya İnsana Saygı Olanak ve Destek Derneği)
Bodrum Marmara Koleji
(Türk Kültüründe Çocuk ve Çocuk Edebiyatı/Edebiyatta Çocuk)
Bodrum Marmara Koleji / 25 Eylül – 1 Ekim 2009
24 Eylül 2009 Perşembe
00.00 – 00.00 Konukların Bodrum’a Ulaşıp Otele Yerleşmesi
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği (Otel)
25 Eylül 2009 Cuma
08.00 – 09.30 Kahvaltı (Otel)
09.30 – 10.00 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
10.30 - 12.00 Açılış Töreni
* Konuşmalar:
- Filiz Tosyalı
- İsmail Bozkurt, Kıbatek Genel Başkanı
- Metin Turan, Kıbatek (Türkiye) Başkanı
- Protokol Konuşmaları
12.00 – 12.20 Kısa Metrajlı Film (Uçurtma – Orkun Bozkurt’un Öyküsünden Uyarlanma)
13.00 – 14.00 İkram
14.00 - 16.00 Sempozyum 1. Oturum
Başkanlık Divanı: İsmail Bozkurt – Dr. Olga Radova-Karanastas
* Handan Derya / Çocuklarda Serbest Okumayı Geliştirme
* Suna Atun / Yazın Ve Yayın Kültürümüzde Elli Beş Yaşında (Çocuklarımız)
* Filiz Tosyalı / “Çocuk Edebiyatında Koçluğun Yeri”
* Doç. Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz / Masal Ve Çocuk Eğitimi
* Çağın Zort / Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda “Çocuk” Olgusu Üzerine Bir İnceleme * Gonca Tokuz / Gaziantep İlinde Çocuk Oyunları
16.00 – 17.00 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Oasis) + Serbest Zaman
17.00 – 19.00 Şiir Dinletisi (Oasis)
Yönetici: Metin Turan
* Ayhan Cam
* Metin Turan
* Saime Toptan
* Seher Keçe
* Feriha Beriş Ve Bodrumlu Şairler
19.00 – 19.30 Transfer (Oasis – Otel)
19.30 – 21.00 Akşam Yemeği (Otel)
26 Eylül 2009 Cumartesi
07.30 - 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 - 11.10 Sempozyum 2. Oturum
Başkanlık Divanı: Yalçın Vehit – Çiğdem Ülker
* Nebahat Ercan / Çocukların Gelişiminde Aile Ve Çevrenin Etkisi
* Gülden Sarı / “Çocuk Dergisi”Nin Biçim Ve İçerik Yönünden İncelenmesi
* Ali Şamil / Elekber Salahzade’nin Çocuk Şiirleri
* Çiğdem Ülker / Makedonya’da Çocuklar Ve Yarınlar İçin Edebiyat
* Doç. Dr. Tülin Arseven / Çocuk Gelişimi Ve Eğitimi Açısından Akıllı Pireler Ve Işın Çağı Çocukları
* Aslan Bayır / İnci Çocuk Edebiyatı Dergisi
11.10 – 11.30 Ara
11.30 – 13.30 Anlatı Ve Öykü Dinletisi
Yönetici: Metin Turan - Çağın Zort
* Filiz Tosyalı / Sevgili Babama
* Gino Leineweber/ Yabancı
* Nebahat Ercan / Sevgi Dünyadan Da Büyüktür
*Perihan Taylan / Çocuktan Al Biberi
* Seher Keçe / Kedi Meleği
13.30 - 14.30 Öğle Yemeği
14.30 – 19.30 Bodrum Turu
Deve Plajı - Bal Mahmut - Gümüşlük Kafe’de Çay Molası
19.30 - 23.00 Müzikli Akşam Yemeği (Otel)
27 Eylül 2009 Pazar
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 – 11.10 Sempozyum 3. Oturum
Başkanlık Divanı: Ali Şamil – Gonca Tokuz
* İsmail Veliyev - Gönül Mirzayeva / Azerbaycan’da Çocuk Edebiyyatının Çağdaş Durumu Ve Özellikleri (Kısa İlmi Değerendirme)
* Riayet Rüstemoğlu / Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda ‘’Afacan’’ Adlı Çocuk Dergisinin Tanıtımı
* Ayhan Can / Yazar Ayşe Yamaç’tan Bir Anadolu Romanı “Yazgülü”Nün İncelemesi
* Savaş Ünlü - Hüsman Şeker /
* Nihat Ercan / Edebiyatsız Çocuk Eğitimi Mi?
11.10 – 11.30 Ara
11.30 – 13.10 Sempozyum 4. Oturum (Marmara Koleji Büyük Salon)
Başkanlık Divanı: İsmail Veliyev – Nebahat Ercan
* Ayşe Yamaç / Günümüz Çocuk Edebiyatında Sorun Odaklı Edebiyatın Yeri
* Osman Baymak / Kosova Çocuk Edebiyatı
* Nigâr Carulla Kızı / Çocuk Edebiyatı İle Müziğinin Vahdeti Ve Bunların Çocuğun Şahsiyet Kimi Formalaşmasında Rolü
* Bilge Atay – Mete Atay / Yurtdışında Yaşayan Türk Kökenli Çocuklar Onların Türkçe Ve Türk Kültürü İle İlgili Sorunları Yurtdışındaki Türk Kökenli Çocuklar İçin Çocuk Edebiyatı
* Gülay Birkly /Çocuklar Şiirle Tanıştı
13.10 – 14.30 Öğle Yemeği
14.30– 16.30 Sempozyum 5. Oturum
Başkanlık Divanı: Nihat Ercan – Sema Çetin Baycanlar
* Seher Keçe / Hayat Bir Kervansaray
* Filiz Tosyalı – Mutlu Barış / “Çocuklara Yazarken Çocuklarımızı Tanıyalım”
* Dr. Olga Radova-Karanastas / Gagauz Folklorunda Ve Edebiyatında Çocuk
* Yrd.Doç.Dr. Sema Çetin Baycanlar /Öyküleme Tekniği Ve Öğreticilik Açısından Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çocuk Şiirleri
* Ganimet Seferoğlu / Elekber Salahzadenin Çocuk Şiirlerinin Bedii Değeri
* Saime Toptan / Çocuk Kitapları, Drama Ve Özel Eğitim
16.30 – 19.00 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Otel) + Serbest Zaman
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
28 Eylül 2009 Pazartesi
7.30- 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 – 11.00 Kitap Standlarının Kurulması
11.00 – 12.30 Çizgi Roman Atölyesi I
Sanat Yönetmeni: Ümit Kireçci - Çizer Hande Akçam
12.30 – 13.30 Öğle Yemeği
13.30 – 15.00 Çizgi Roman Atölyesi II + Yazarlarla Sınıf Söyleşileri Ve İmza
Sanat Yönetmeni: Ümit Kireçci - Çizer: Hande Akçam
15.00 – 15.30 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Otel) + Serbest Zaman
15.30 – 16.30 Değerlendirme Oturumu (Otel)
Başkanlık Divanı: İsmail Bozkurt – Metin Turan – Filiz Tosyalı
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
29 Eylül 2009 Salı
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 - 09.30 Tekne Turu İçin Otelden Transfer
09.30 – 17.00 Tekne Turu
17.00 – 19.00 Transfer ( Tekne Turu – Otel) + Serbest Zaman
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
30 Eylül 2009 Çarşamba
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
00.00 - Tam Gün (Öğle Ve Akşam Yemekleri Dahil) Serbest
1 Ekim 2009 Perşembe
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
00.00 Konukların Ayrılması
KİBATEK (Kıbrıs – Balkanlar – Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu)
DUSOD (Dünyaya İnsana Saygı Olanak ve Destek Derneği)
Bodrum Marmara Koleji
(Türk Kültüründe Çocuk ve Çocuk Edebiyatı/Edebiyatta Çocuk)
Bodrum Marmara Koleji / 25 Eylül – 1 Ekim 2009
24 Eylül 2009 Perşembe
00.00 – 00.00 Konukların Bodrum’a Ulaşıp Otele Yerleşmesi
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği (Otel)
25 Eylül 2009 Cuma
08.00 – 09.30 Kahvaltı (Otel)
09.30 – 10.00 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
10.30 - 12.00 Açılış Töreni
* Konuşmalar:
- Filiz Tosyalı
- İsmail Bozkurt, Kıbatek Genel Başkanı
- Metin Turan, Kıbatek (Türkiye) Başkanı
- Protokol Konuşmaları
12.00 – 12.20 Kısa Metrajlı Film (Uçurtma – Orkun Bozkurt’un Öyküsünden Uyarlanma)
13.00 – 14.00 İkram
14.00 - 16.00 Sempozyum 1. Oturum
Başkanlık Divanı: İsmail Bozkurt – Dr. Olga Radova-Karanastas
* Handan Derya / Çocuklarda Serbest Okumayı Geliştirme
* Suna Atun / Yazın Ve Yayın Kültürümüzde Elli Beş Yaşında (Çocuklarımız)
* Filiz Tosyalı / “Çocuk Edebiyatında Koçluğun Yeri”
* Doç. Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz / Masal Ve Çocuk Eğitimi
* Çağın Zort / Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda “Çocuk” Olgusu Üzerine Bir İnceleme * Gonca Tokuz / Gaziantep İlinde Çocuk Oyunları
16.00 – 17.00 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Oasis) + Serbest Zaman
17.00 – 19.00 Şiir Dinletisi (Oasis)
Yönetici: Metin Turan
* Ayhan Cam
* Metin Turan
* Saime Toptan
* Seher Keçe
* Feriha Beriş Ve Bodrumlu Şairler
19.00 – 19.30 Transfer (Oasis – Otel)
19.30 – 21.00 Akşam Yemeği (Otel)
26 Eylül 2009 Cumartesi
07.30 - 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 - 11.10 Sempozyum 2. Oturum
Başkanlık Divanı: Yalçın Vehit – Çiğdem Ülker
* Nebahat Ercan / Çocukların Gelişiminde Aile Ve Çevrenin Etkisi
* Gülden Sarı / “Çocuk Dergisi”Nin Biçim Ve İçerik Yönünden İncelenmesi
* Ali Şamil / Elekber Salahzade’nin Çocuk Şiirleri
* Çiğdem Ülker / Makedonya’da Çocuklar Ve Yarınlar İçin Edebiyat
* Doç. Dr. Tülin Arseven / Çocuk Gelişimi Ve Eğitimi Açısından Akıllı Pireler Ve Işın Çağı Çocukları
* Aslan Bayır / İnci Çocuk Edebiyatı Dergisi
11.10 – 11.30 Ara
11.30 – 13.30 Anlatı Ve Öykü Dinletisi
Yönetici: Metin Turan - Çağın Zort
* Filiz Tosyalı / Sevgili Babama
* Gino Leineweber/ Yabancı
* Nebahat Ercan / Sevgi Dünyadan Da Büyüktür
*Perihan Taylan / Çocuktan Al Biberi
* Seher Keçe / Kedi Meleği
13.30 - 14.30 Öğle Yemeği
14.30 – 19.30 Bodrum Turu
Deve Plajı - Bal Mahmut - Gümüşlük Kafe’de Çay Molası
19.30 - 23.00 Müzikli Akşam Yemeği (Otel)
27 Eylül 2009 Pazar
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 – 11.10 Sempozyum 3. Oturum
Başkanlık Divanı: Ali Şamil – Gonca Tokuz
* İsmail Veliyev - Gönül Mirzayeva / Azerbaycan’da Çocuk Edebiyyatının Çağdaş Durumu Ve Özellikleri (Kısa İlmi Değerendirme)
* Riayet Rüstemoğlu / Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda ‘’Afacan’’ Adlı Çocuk Dergisinin Tanıtımı
* Ayhan Can / Yazar Ayşe Yamaç’tan Bir Anadolu Romanı “Yazgülü”Nün İncelemesi
* Savaş Ünlü - Hüsman Şeker /
* Nihat Ercan / Edebiyatsız Çocuk Eğitimi Mi?
11.10 – 11.30 Ara
11.30 – 13.10 Sempozyum 4. Oturum (Marmara Koleji Büyük Salon)
Başkanlık Divanı: İsmail Veliyev – Nebahat Ercan
* Ayşe Yamaç / Günümüz Çocuk Edebiyatında Sorun Odaklı Edebiyatın Yeri
* Osman Baymak / Kosova Çocuk Edebiyatı
* Nigâr Carulla Kızı / Çocuk Edebiyatı İle Müziğinin Vahdeti Ve Bunların Çocuğun Şahsiyet Kimi Formalaşmasında Rolü
* Bilge Atay – Mete Atay / Yurtdışında Yaşayan Türk Kökenli Çocuklar Onların Türkçe Ve Türk Kültürü İle İlgili Sorunları Yurtdışındaki Türk Kökenli Çocuklar İçin Çocuk Edebiyatı
* Gülay Birkly /Çocuklar Şiirle Tanıştı
13.10 – 14.30 Öğle Yemeği
14.30– 16.30 Sempozyum 5. Oturum
Başkanlık Divanı: Nihat Ercan – Sema Çetin Baycanlar
* Seher Keçe / Hayat Bir Kervansaray
* Filiz Tosyalı – Mutlu Barış / “Çocuklara Yazarken Çocuklarımızı Tanıyalım”
* Dr. Olga Radova-Karanastas / Gagauz Folklorunda Ve Edebiyatında Çocuk
* Yrd.Doç.Dr. Sema Çetin Baycanlar /Öyküleme Tekniği Ve Öğreticilik Açısından Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çocuk Şiirleri
* Ganimet Seferoğlu / Elekber Salahzadenin Çocuk Şiirlerinin Bedii Değeri
* Saime Toptan / Çocuk Kitapları, Drama Ve Özel Eğitim
16.30 – 19.00 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Otel) + Serbest Zaman
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
28 Eylül 2009 Pazartesi
7.30- 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 – 09.30 Transfer (Otel – Bodrum Marmara Koleji)
09.30 – 11.00 Kitap Standlarının Kurulması
11.00 – 12.30 Çizgi Roman Atölyesi I
Sanat Yönetmeni: Ümit Kireçci - Çizer Hande Akçam
12.30 – 13.30 Öğle Yemeği
13.30 – 15.00 Çizgi Roman Atölyesi II + Yazarlarla Sınıf Söyleşileri Ve İmza
Sanat Yönetmeni: Ümit Kireçci - Çizer: Hande Akçam
15.00 – 15.30 Transfer (Bodrum Marmara Koleji – Otel) + Serbest Zaman
15.30 – 16.30 Değerlendirme Oturumu (Otel)
Başkanlık Divanı: İsmail Bozkurt – Metin Turan – Filiz Tosyalı
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
29 Eylül 2009 Salı
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
09.00 - 09.30 Tekne Turu İçin Otelden Transfer
09.30 – 17.00 Tekne Turu
17.00 – 19.00 Transfer ( Tekne Turu – Otel) + Serbest Zaman
19.00 – 21.00 Akşam Yemeği
30 Eylül 2009 Çarşamba
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
00.00 - Tam Gün (Öğle Ve Akşam Yemekleri Dahil) Serbest
1 Ekim 2009 Perşembe
07.30 – 09.00 Kahvaltı (Otel)
00.00 Konukların Ayrılması
19 Ağustos 2009 Çarşamba
9.Onur Güvener ÖYKÜ
YARIŞMASI İÇİN İKİ AYRI ŞARTNAME HAZIRLANDI
Yarışmaya Çağrı
Göndereceğiniz adres: Mehmet Çelik
Filiz Tosyalı
Nadirağa sok. No 26 Berksoy Ap. Daire 15 Göztepe İstanbul
Telefon-0216-5672242
0533-6666903
9.ONUR GUVENER OYKU ANLATI YARISMASI
Öykünün Prens ve Prensesleri seçiliyor. Bu metinde iki şartname bulacaksınız. Biri Anlatanın Şartnamesi diğeri de öykü yazanın şartnamesi. İki şartnamenin bazı maddeleri birbirinden tamamen farklidir.
A. YARIŞMANIN AMACI
1. 21 Mart tarihinde Ana okulu ve İlköğretim birinci kademe çocuklarımızın, duru, akıcı iyi bir Türkçe ile öykü yazma ve anlatmalarını sağlama.
3-Okuyup anlatabilecekleri, çocukların düşünce yapılarına ters düşmeyen eğlenceli ve eğitici çağdaş yaşam içinden öykülerin seçilmiş olması.
4-Çocukların aracılığı ile zihinlerde kalıcı, başkalarına aktarılabilen, kolay anlaşılır olay ve eleştirileri barındıran, güldüren, düşündüren, duygulandıran, çözüm üreten öykülerle yaşama dikkati çekmek.
B. YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI
1. Yarışma Ana okulu ayrıca ilk öğretim birinci ve ikinci kademe öğrencilerini ilgilendirmekte.
2-Şartname koşullarına uyan her çocuk bu yarışmaya katılabilir.
3.Yarışmaya Seçici kurul üyelerinin birinci dereceden yakınları katılamazlar.
4.Yarışmacılar, şartname koşullarını kabul etmiş sayılırlar.
5-Bu yıl da her yıl olduğu gibi on anlatıcı finale kalacak.
6-Öykü yazanların arasından da 5 çocuk öykü yazarının yazdıkları öyküler değerlendirilecek.
C.YARIŞMAYA KATILACAK ÖYKÜ ANLATICILARININ UYMASI GEREKEN ŞARTNAME
1.Yarışma dili Türkçe’dir.
2. Seçilmiş anlatım metinleri yaş grubu çocuklarının anlatımına uygun olacaktır.
3. Öykülerin özgün olması gerekmez. Daha önce yayınlanmış, öyküleri anlatabilirler. Bu yarışma için özel hazırlanan öyküler de olabilir.
4. Yapıtların gönderilme aşamasında anlatan kişi değiştirilemez. Böyle bir durumda yarışmacılar aldıkları ödülü iade etme gibi bir sorunla karşılaşabilirler. Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir.
5. Yarışmacı öyküyü cdye anlatır. Cdye anlatılan öykü gönderilirken öykünün adı, yazarı ve anlatan çocuğun adı, okulu ve yaşı bildirilmeli. (Cd deki anlatımın başında) yarışmacı bilgileri Cdye eklemenin dışında metin şeklinde de yazarak gönderilmeli.
c) Konu serbest
9.ONUR GUVENER ÖYKÜ YAZMA YARISMASI ŞARTNAMESİ
1. İlköğretim birinci kademe ve ikinci kademe öğrencileri yazar grubu oluşturarak yazabilirler. Bireysel yazılan öyküler de dikkate alınır.
2-Öykü bir yazar grubuyla yazılacak ise, çocuk yazar grubu; bir okul, kurs, çocuk kulübü ya da derneği temsil etmeli. Grup bir yetişkinin rehberliğinde öyküyü yazabilir. Rehberin; dökümanlar gönderilirken yazılı olarak çalışma raporu içine koyması gerekir. Yazılma sürecini, birlikteliği, ekip çalışmasını bir dosy kağının ön yüzüne kendi el yazısıyla yazıp göndermeli. 100-150 sözcük.
3-Yazın grubu yetişkin rehber ve üç çocuktan fazla olmamalı. Rehber olacak kişi çocuklara eğitim sayılacak düzeyde bir beraberlik sağlamalı. Bu çalışma 8 saatten az olmamalı. Rehberin; yazma tekniklerini, kurgu gibi bilgileri vererek rehberlik yapması yarışma kurallarına uygundur. Rehber daha önce yapıtları yayımlanmış ünlü biri de olabilir. Bu çalışma için bir yazar ya da ilgili bir öğretmen görevlendirilebilir.
4-Jüri veya Seçici Kurul üyeleri yazın grubuna rehberlik yapamaz.
4- Bireysel veya grup yazmış olsun, öykü 400 sözcüğü geçmemeli.
5-Yazılacak öykünün konusu TRAFİKTİR. Eğlenceli, düşündürücü ve bilgilendirici olanları değerlendirilir.
D. Her İki Şartnamedeki
YAPITLARIN TESLİMİ
1. Her yapıt için 2 cd düzenlenmeli, ayrıca bilgisayarda word belgesine yazılı halde gönderilmelidir. Anlatıcılar şartnamesiyle katılanların ses kaydından dinlenerek değerlendirilmesi yapılacağı için ses kaydı olarak gönderilmeli. Yazı grubu için ses kaydına gerek yoktur. Word belgesi yeterlidir.
2- Yapıtlar 31Aralık 2009 saat 17.00‘ye kadar Nadiraga sok. No 26 Berksoy Ap. Daire15 adresinde Mehmet Çelik’e veya Filiz Tosyalı’ya kargoyla teslim edilecek ya da iadeli taahhütlü posta ile gönderilecektir. Belirtilen tarihten sonra; postaya ya da kargoya verilen yapıtlar değerlendirmeye alınmayacak.
E. YAPITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Yarışmaya gönderilen yapıtlar şartnameye uygunluk açısından ön jüri tarafından ön elemeye alınacak, şartnameye uygun görülen yapıtlar yarışma büyük jürisine teslim edilecek.
2. Büyük Jüri, incelemelerini bitirecek 10 Adet anlatıcıyı 100 (yüz) üzerinden puanlayarak belirleyecek.
3. Büyük jürinin onayından geçenler canlı olarak yarışacakları sunum gününe (21Mart Pazar) davet edilecekler. Ayni gün seçici kurul tarafından belirlenecek ve öykünün prens ve prensleri belirlenerek taçları giydirilecek. 21Mart 2010
4. Ödüle değer anlatım ve yazılmış öykü bulunamazsa, her iki grupta da değerlendirme yapılmak zorunda değildir.
F. SONUÇLARIN AÇIKLANMASI SUNUM VE ÖDÜLLER
1.Finale katılmaya hak edenlerin sonuçları adreslere mektupla ya da maille ve ayrıca telefonla bildirilecek. Finale kalamayanlara bildirilmeyecek ve ses bantları ve yapıtları iade edilmeyecek.
2-Öykü yazanlardan ödüle aday olan öykü sahibinin veya grubun ödülleri de sunum günü, ödüllerini almak üzere 21 Mart törenine davet edilecek
3. Büyük jüri tarafından seçilen 10 öykü anlatıcı ve değerlendirilmeye hak kazanan yazı grupları canlı anlatımların yapılacağı toplantıdan önce belirlenecek tarihte jüriye ulaştırmaları gereken bilgileri iletmiş olmalılar.
4. Kostümleri ve kendilerine sahne gösterisi oluşturan gruplarıyla öykülerini sunmak üzere seçilen on finalist; sahne bilgilerini ve müziklerini de ilgili kişilere belirtilen zamanda ulaştırmalılar. Sunumlarıyla ilgili bütün bilgileri önceden tamamlamış olacaklar.
5. 9.Onur Güvener Öykü Yarışması Trafik Kurallarına Uyalım, Çocuklarımıza Örnek Olalım cümleleriyle tanıtılacak
YARIŞMASI İÇİN İKİ AYRI ŞARTNAME HAZIRLANDI
Yarışmaya Çağrı
Göndereceğiniz adres: Mehmet Çelik
Filiz Tosyalı
Nadirağa sok. No 26 Berksoy Ap. Daire 15 Göztepe İstanbul
Telefon-0216-5672242
0533-6666903
9.ONUR GUVENER OYKU ANLATI YARISMASI
Öykünün Prens ve Prensesleri seçiliyor. Bu metinde iki şartname bulacaksınız. Biri Anlatanın Şartnamesi diğeri de öykü yazanın şartnamesi. İki şartnamenin bazı maddeleri birbirinden tamamen farklidir.
A. YARIŞMANIN AMACI
1. 21 Mart tarihinde Ana okulu ve İlköğretim birinci kademe çocuklarımızın, duru, akıcı iyi bir Türkçe ile öykü yazma ve anlatmalarını sağlama.
3-Okuyup anlatabilecekleri, çocukların düşünce yapılarına ters düşmeyen eğlenceli ve eğitici çağdaş yaşam içinden öykülerin seçilmiş olması.
4-Çocukların aracılığı ile zihinlerde kalıcı, başkalarına aktarılabilen, kolay anlaşılır olay ve eleştirileri barındıran, güldüren, düşündüren, duygulandıran, çözüm üreten öykülerle yaşama dikkati çekmek.
B. YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI
1. Yarışma Ana okulu ayrıca ilk öğretim birinci ve ikinci kademe öğrencilerini ilgilendirmekte.
2-Şartname koşullarına uyan her çocuk bu yarışmaya katılabilir.
3.Yarışmaya Seçici kurul üyelerinin birinci dereceden yakınları katılamazlar.
4.Yarışmacılar, şartname koşullarını kabul etmiş sayılırlar.
5-Bu yıl da her yıl olduğu gibi on anlatıcı finale kalacak.
6-Öykü yazanların arasından da 5 çocuk öykü yazarının yazdıkları öyküler değerlendirilecek.
C.YARIŞMAYA KATILACAK ÖYKÜ ANLATICILARININ UYMASI GEREKEN ŞARTNAME
1.Yarışma dili Türkçe’dir.
2. Seçilmiş anlatım metinleri yaş grubu çocuklarının anlatımına uygun olacaktır.
3. Öykülerin özgün olması gerekmez. Daha önce yayınlanmış, öyküleri anlatabilirler. Bu yarışma için özel hazırlanan öyküler de olabilir.
4. Yapıtların gönderilme aşamasında anlatan kişi değiştirilemez. Böyle bir durumda yarışmacılar aldıkları ödülü iade etme gibi bir sorunla karşılaşabilirler. Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir.
5. Yarışmacı öyküyü cdye anlatır. Cdye anlatılan öykü gönderilirken öykünün adı, yazarı ve anlatan çocuğun adı, okulu ve yaşı bildirilmeli. (Cd deki anlatımın başında) yarışmacı bilgileri Cdye eklemenin dışında metin şeklinde de yazarak gönderilmeli.
c) Konu serbest
9.ONUR GUVENER ÖYKÜ YAZMA YARISMASI ŞARTNAMESİ
1. İlköğretim birinci kademe ve ikinci kademe öğrencileri yazar grubu oluşturarak yazabilirler. Bireysel yazılan öyküler de dikkate alınır.
2-Öykü bir yazar grubuyla yazılacak ise, çocuk yazar grubu; bir okul, kurs, çocuk kulübü ya da derneği temsil etmeli. Grup bir yetişkinin rehberliğinde öyküyü yazabilir. Rehberin; dökümanlar gönderilirken yazılı olarak çalışma raporu içine koyması gerekir. Yazılma sürecini, birlikteliği, ekip çalışmasını bir dosy kağının ön yüzüne kendi el yazısıyla yazıp göndermeli. 100-150 sözcük.
3-Yazın grubu yetişkin rehber ve üç çocuktan fazla olmamalı. Rehber olacak kişi çocuklara eğitim sayılacak düzeyde bir beraberlik sağlamalı. Bu çalışma 8 saatten az olmamalı. Rehberin; yazma tekniklerini, kurgu gibi bilgileri vererek rehberlik yapması yarışma kurallarına uygundur. Rehber daha önce yapıtları yayımlanmış ünlü biri de olabilir. Bu çalışma için bir yazar ya da ilgili bir öğretmen görevlendirilebilir.
4-Jüri veya Seçici Kurul üyeleri yazın grubuna rehberlik yapamaz.
4- Bireysel veya grup yazmış olsun, öykü 400 sözcüğü geçmemeli.
5-Yazılacak öykünün konusu TRAFİKTİR. Eğlenceli, düşündürücü ve bilgilendirici olanları değerlendirilir.
D. Her İki Şartnamedeki
YAPITLARIN TESLİMİ
1. Her yapıt için 2 cd düzenlenmeli, ayrıca bilgisayarda word belgesine yazılı halde gönderilmelidir. Anlatıcılar şartnamesiyle katılanların ses kaydından dinlenerek değerlendirilmesi yapılacağı için ses kaydı olarak gönderilmeli. Yazı grubu için ses kaydına gerek yoktur. Word belgesi yeterlidir.
2- Yapıtlar 31Aralık 2009 saat 17.00‘ye kadar Nadiraga sok. No 26 Berksoy Ap. Daire15 adresinde Mehmet Çelik’e veya Filiz Tosyalı’ya kargoyla teslim edilecek ya da iadeli taahhütlü posta ile gönderilecektir. Belirtilen tarihten sonra; postaya ya da kargoya verilen yapıtlar değerlendirmeye alınmayacak.
E. YAPITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Yarışmaya gönderilen yapıtlar şartnameye uygunluk açısından ön jüri tarafından ön elemeye alınacak, şartnameye uygun görülen yapıtlar yarışma büyük jürisine teslim edilecek.
2. Büyük Jüri, incelemelerini bitirecek 10 Adet anlatıcıyı 100 (yüz) üzerinden puanlayarak belirleyecek.
3. Büyük jürinin onayından geçenler canlı olarak yarışacakları sunum gününe (21Mart Pazar) davet edilecekler. Ayni gün seçici kurul tarafından belirlenecek ve öykünün prens ve prensleri belirlenerek taçları giydirilecek. 21Mart 2010
4. Ödüle değer anlatım ve yazılmış öykü bulunamazsa, her iki grupta da değerlendirme yapılmak zorunda değildir.
F. SONUÇLARIN AÇIKLANMASI SUNUM VE ÖDÜLLER
1.Finale katılmaya hak edenlerin sonuçları adreslere mektupla ya da maille ve ayrıca telefonla bildirilecek. Finale kalamayanlara bildirilmeyecek ve ses bantları ve yapıtları iade edilmeyecek.
2-Öykü yazanlardan ödüle aday olan öykü sahibinin veya grubun ödülleri de sunum günü, ödüllerini almak üzere 21 Mart törenine davet edilecek
3. Büyük jüri tarafından seçilen 10 öykü anlatıcı ve değerlendirilmeye hak kazanan yazı grupları canlı anlatımların yapılacağı toplantıdan önce belirlenecek tarihte jüriye ulaştırmaları gereken bilgileri iletmiş olmalılar.
4. Kostümleri ve kendilerine sahne gösterisi oluşturan gruplarıyla öykülerini sunmak üzere seçilen on finalist; sahne bilgilerini ve müziklerini de ilgili kişilere belirtilen zamanda ulaştırmalılar. Sunumlarıyla ilgili bütün bilgileri önceden tamamlamış olacaklar.
5. 9.Onur Güvener Öykü Yarışması Trafik Kurallarına Uyalım, Çocuklarımıza Örnek Olalım cümleleriyle tanıtılacak
9.Onur Güvener ÖYKÜ
YARIŞMASI İÇİN İKİ AYRI ŞARTNAME HAZIRLANDI
Yarışmaya Çağrı
Göndereceğiniz adres: Mehmet Çelik
Filiz Tosyalı
Nadirağa sok. No 26 Berksoy Ap. Daire 15 Göztepe İstanbul
Telefon-0216-5672242
0533-6666903
9.ONUR GUVENER OYKU ANLATI YARISMASI
Öykünün Prens ve Prensesleri seçiliyor. Bu metinde iki şartname bulacaksınız. Biri Anlatanın Şartnamesi diğeri de öykü yazanın şartnamesi. İki şartnamenin bazı maddeleri birbirinden tamamen farklidir.
A. YARIŞMANIN AMACI
1. 21 Mart tarihinde Ana okulu ve İlköğretim birinci kademe çocuklarımızın, duru, akıcı iyi bir Türkçe ile öykü yazma ve anlatmalarını sağlama.
3-Okuyup anlatabilecekleri, çocukların düşünce yapılarına ters düşmeyen eğlenceli ve eğitici çağdaş yaşam içinden öykülerin seçilmiş olması.
4-Çocukların aracılığı ile zihinlerde kalıcı, başkalarına aktarılabilen, kolay anlaşılır olay ve eleştirileri barındıran, güldüren, düşündüren, duygulandıran, çözüm üreten öykülerle yaşama dikkati çekmek.
B. YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI
1. Yarışma Ana okulu ayrıca ilk öğretim birinci ve ikinci kademe öğrencilerini ilgilendirmekte.
2-Şartname koşullarına uyan her çocuk bu yarışmaya katılabilir.
3.Yarışmaya Seçici kurul üyelerinin birinci dereceden yakınları katılamazlar.
4.Yarışmacılar, şartname koşullarını kabul etmiş sayılırlar.
5-Bu yıl da her yıl olduğu gibi on anlatıcı finale kalacak.
6-Öykü yazanların arasından da 5 çocuk öykü yazarının yazdıkları öyküler değerlendirilecek.
C.YARIŞMAYA KATILACAK ÖYKÜ ANLATICILARININ UYMASI GEREKEN ŞARTNAME
1.Yarışma dili Türkçe’dir.
2. Seçilmiş anlatım metinleri yaş grubu çocuklarının anlatımına uygun olacaktır.
3. Öykülerin özgün olması gerekmez. Daha önce yayınlanmış, öyküleri anlatabilirler. Bu yarışma için özel hazırlanan öyküler de olabilir.
4. Yapıtların gönderilme aşamasında anlatan kişi değiştirilemez. Böyle bir durumda yarışmacılar aldıkları ödülü iade etme gibi bir sorunla karşılaşabilirler. Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir.
5. Yarışmacı öyküyü cdye anlatır. Cdye anlatılan öykü gönderilirken öykünün adı, yazarı ve anlatan çocuğun adı, okulu ve yaşı bildirilmeli. (Cd deki anlatımın başında) yarışmacı bilgileri Cdye eklemenin dışında metin şeklinde de yazarak gönderilmeli.
c) Konu serbest
9.ONUR GUVENER ÖYKÜ YAZMA YARISMASI ŞARTNAMESİ
1. İlköğretim birinci kademe ve ikinci kademe öğrencileri yazar grubu oluşturarak yazabilirler. Bireysel yazılan öyküler de dikkate alınır.
2-Öykü bir yazar grubuyla yazılacak ise, çocuk yazar grubu; bir okul, kurs, çocuk kulübü ya da derneği temsil etmeli. Grup bir yetişkinin rehberliğinde öyküyü yazabilir. Rehberin; dökümanlar gönderilirken yazılı olarak çalışma raporu içine koyması gerekir. Yazılma sürecini, birlikteliği, ekip çalışmasını bir dosy kağının ön yüzüne kendi el yazısıyla yazıp göndermeli. 100-150 sözcük.
3-Yazın grubu yetişkin rehber ve üç çocuktan fazla olmamalı. Rehber olacak kişi çocuklara eğitim sayılacak düzeyde bir beraberlik sağlamalı. Bu çalışma 8 saatten az olmamalı. Rehberin; yazma tekniklerini, kurgu gibi bilgileri vererek rehberlik yapması yarışma kurallarına uygundur. Rehber daha önce yapıtları yayımlanmış ünlü biri de olabilir. Bu çalışma için bir yazar ya da ilgili bir öğretmen görevlendirilebilir.
4-Jüri veya Seçici Kurul üyeleri yazın grubuna rehberlik yapamaz.
4- Bireysel veya grup yazmış olsun, öykü 400 sözcüğü geçmemeli.
5-Yazılacak öykünün konusu TRAFİKTİR. Eğlenceli, düşündürücü ve bilgilendirici olanları değerlendirilir.
D. Her İki Şartnamedeki
YAPITLARIN TESLİMİ
1. Her yapıt için 2 cd düzenlenmeli, ayrıca bilgisayarda word belgesine yazılı halde gönderilmelidir. Anlatıcılar şartnamesiyle katılanların ses kaydından dinlenerek değerlendirilmesi yapılacağı için ses kaydı olarak gönderilmeli. Yazı grubu için ses kaydına gerek yoktur. Word belgesi yeterlidir.
2- Yapıtlar 31Aralık 2009 saat 17.00‘ye kadar Nadiraga sok. No 26 Berksoy Ap. Daire15 adresinde Mehmet Çelik’e veya Filiz Tosyalı’ya kargoyla teslim edilecek ya da iadeli taahhütlü posta ile gönderilecektir. Belirtilen tarihten sonra; postaya ya da kargoya verilen yapıtlar değerlendirmeye alınmayacak.
E. YAPITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Yarışmaya gönderilen yapıtlar şartnameye uygunluk açısından ön jüri tarafından ön elemeye alınacak, şartnameye uygun görülen yapıtlar yarışma büyük jürisine teslim edilecek.
2. Büyük Jüri, incelemelerini bitirecek 10 Adet anlatıcıyı 100 (yüz) üzerinden puanlayarak belirleyecek.
3. Büyük jürinin onayından geçenler canlı olarak yarışacakları sunum gününe (21Mart Pazar) davet edilecekler. Ayni gün seçici kurul tarafından belirlenecek ve öykünün prens ve prensleri belirlenerek taçları giydirilecek. 21Mart 2010
4. Ödüle değer anlatım ve yazılmış öykü bulunamazsa, her iki grupta da değerlendirme yapılmak zorunda değildir.
F. SONUÇLARIN AÇIKLANMASI SUNUM VE ÖDÜLLER
1.Finale katılmaya hak edenlerin sonuçları adreslere mektupla ya da maille ve ayrıca telefonla bildirilecek. Finale kalamayanlara bildirilmeyecek ve ses bantları ve yapıtları iade edilmeyecek.
2-Öykü yazanlardan ödüle aday olan öykü sahibinin veya grubun ödülleri de sunum günü, ödüllerini almak üzere 21 Mart törenine davet edilecek
3. Büyük jüri tarafından seçilen 10 öykü anlatıcı ve değerlendirilmeye hak kazanan yazı grupları canlı anlatımların yapılacağı toplantıdan önce belirlenecek tarihte jüriye ulaştırmaları gereken bilgileri iletmiş olmalılar.
4. Kostümleri ve kendilerine sahne gösterisi oluşturan gruplarıyla öykülerini sunmak üzere seçilen on finalist; sahne bilgilerini ve müziklerini de ilgili kişilere belirtilen zamanda ulaştırmalılar. Sunumlarıyla ilgili bütün bilgileri önceden tamamlamış olacaklar.
5. 9.Onur Güvener Öykü Yarışması Trafik Kurallarına Uyalım, Çocuklarımıza Örnek Olalım cümleleriyle tanıtılacak
YARIŞMASI İÇİN İKİ AYRI ŞARTNAME HAZIRLANDI
Yarışmaya Çağrı
Göndereceğiniz adres: Mehmet Çelik
Filiz Tosyalı
Nadirağa sok. No 26 Berksoy Ap. Daire 15 Göztepe İstanbul
Telefon-0216-5672242
0533-6666903
9.ONUR GUVENER OYKU ANLATI YARISMASI
Öykünün Prens ve Prensesleri seçiliyor. Bu metinde iki şartname bulacaksınız. Biri Anlatanın Şartnamesi diğeri de öykü yazanın şartnamesi. İki şartnamenin bazı maddeleri birbirinden tamamen farklidir.
A. YARIŞMANIN AMACI
1. 21 Mart tarihinde Ana okulu ve İlköğretim birinci kademe çocuklarımızın, duru, akıcı iyi bir Türkçe ile öykü yazma ve anlatmalarını sağlama.
3-Okuyup anlatabilecekleri, çocukların düşünce yapılarına ters düşmeyen eğlenceli ve eğitici çağdaş yaşam içinden öykülerin seçilmiş olması.
4-Çocukların aracılığı ile zihinlerde kalıcı, başkalarına aktarılabilen, kolay anlaşılır olay ve eleştirileri barındıran, güldüren, düşündüren, duygulandıran, çözüm üreten öykülerle yaşama dikkati çekmek.
B. YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI
1. Yarışma Ana okulu ayrıca ilk öğretim birinci ve ikinci kademe öğrencilerini ilgilendirmekte.
2-Şartname koşullarına uyan her çocuk bu yarışmaya katılabilir.
3.Yarışmaya Seçici kurul üyelerinin birinci dereceden yakınları katılamazlar.
4.Yarışmacılar, şartname koşullarını kabul etmiş sayılırlar.
5-Bu yıl da her yıl olduğu gibi on anlatıcı finale kalacak.
6-Öykü yazanların arasından da 5 çocuk öykü yazarının yazdıkları öyküler değerlendirilecek.
C.YARIŞMAYA KATILACAK ÖYKÜ ANLATICILARININ UYMASI GEREKEN ŞARTNAME
1.Yarışma dili Türkçe’dir.
2. Seçilmiş anlatım metinleri yaş grubu çocuklarının anlatımına uygun olacaktır.
3. Öykülerin özgün olması gerekmez. Daha önce yayınlanmış, öyküleri anlatabilirler. Bu yarışma için özel hazırlanan öyküler de olabilir.
4. Yapıtların gönderilme aşamasında anlatan kişi değiştirilemez. Böyle bir durumda yarışmacılar aldıkları ödülü iade etme gibi bir sorunla karşılaşabilirler. Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir.
5. Yarışmacı öyküyü cdye anlatır. Cdye anlatılan öykü gönderilirken öykünün adı, yazarı ve anlatan çocuğun adı, okulu ve yaşı bildirilmeli. (Cd deki anlatımın başında) yarışmacı bilgileri Cdye eklemenin dışında metin şeklinde de yazarak gönderilmeli.
c) Konu serbest
9.ONUR GUVENER ÖYKÜ YAZMA YARISMASI ŞARTNAMESİ
1. İlköğretim birinci kademe ve ikinci kademe öğrencileri yazar grubu oluşturarak yazabilirler. Bireysel yazılan öyküler de dikkate alınır.
2-Öykü bir yazar grubuyla yazılacak ise, çocuk yazar grubu; bir okul, kurs, çocuk kulübü ya da derneği temsil etmeli. Grup bir yetişkinin rehberliğinde öyküyü yazabilir. Rehberin; dökümanlar gönderilirken yazılı olarak çalışma raporu içine koyması gerekir. Yazılma sürecini, birlikteliği, ekip çalışmasını bir dosy kağının ön yüzüne kendi el yazısıyla yazıp göndermeli. 100-150 sözcük.
3-Yazın grubu yetişkin rehber ve üç çocuktan fazla olmamalı. Rehber olacak kişi çocuklara eğitim sayılacak düzeyde bir beraberlik sağlamalı. Bu çalışma 8 saatten az olmamalı. Rehberin; yazma tekniklerini, kurgu gibi bilgileri vererek rehberlik yapması yarışma kurallarına uygundur. Rehber daha önce yapıtları yayımlanmış ünlü biri de olabilir. Bu çalışma için bir yazar ya da ilgili bir öğretmen görevlendirilebilir.
4-Jüri veya Seçici Kurul üyeleri yazın grubuna rehberlik yapamaz.
4- Bireysel veya grup yazmış olsun, öykü 400 sözcüğü geçmemeli.
5-Yazılacak öykünün konusu TRAFİKTİR. Eğlenceli, düşündürücü ve bilgilendirici olanları değerlendirilir.
D. Her İki Şartnamedeki
YAPITLARIN TESLİMİ
1. Her yapıt için 2 cd düzenlenmeli, ayrıca bilgisayarda word belgesine yazılı halde gönderilmelidir. Anlatıcılar şartnamesiyle katılanların ses kaydından dinlenerek değerlendirilmesi yapılacağı için ses kaydı olarak gönderilmeli. Yazı grubu için ses kaydına gerek yoktur. Word belgesi yeterlidir.
2- Yapıtlar 31Aralık 2009 saat 17.00‘ye kadar Nadiraga sok. No 26 Berksoy Ap. Daire15 adresinde Mehmet Çelik’e veya Filiz Tosyalı’ya kargoyla teslim edilecek ya da iadeli taahhütlü posta ile gönderilecektir. Belirtilen tarihten sonra; postaya ya da kargoya verilen yapıtlar değerlendirmeye alınmayacak.
E. YAPITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Yarışmaya gönderilen yapıtlar şartnameye uygunluk açısından ön jüri tarafından ön elemeye alınacak, şartnameye uygun görülen yapıtlar yarışma büyük jürisine teslim edilecek.
2. Büyük Jüri, incelemelerini bitirecek 10 Adet anlatıcıyı 100 (yüz) üzerinden puanlayarak belirleyecek.
3. Büyük jürinin onayından geçenler canlı olarak yarışacakları sunum gününe (21Mart Pazar) davet edilecekler. Ayni gün seçici kurul tarafından belirlenecek ve öykünün prens ve prensleri belirlenerek taçları giydirilecek. 21Mart 2010
4. Ödüle değer anlatım ve yazılmış öykü bulunamazsa, her iki grupta da değerlendirme yapılmak zorunda değildir.
F. SONUÇLARIN AÇIKLANMASI SUNUM VE ÖDÜLLER
1.Finale katılmaya hak edenlerin sonuçları adreslere mektupla ya da maille ve ayrıca telefonla bildirilecek. Finale kalamayanlara bildirilmeyecek ve ses bantları ve yapıtları iade edilmeyecek.
2-Öykü yazanlardan ödüle aday olan öykü sahibinin veya grubun ödülleri de sunum günü, ödüllerini almak üzere 21 Mart törenine davet edilecek
3. Büyük jüri tarafından seçilen 10 öykü anlatıcı ve değerlendirilmeye hak kazanan yazı grupları canlı anlatımların yapılacağı toplantıdan önce belirlenecek tarihte jüriye ulaştırmaları gereken bilgileri iletmiş olmalılar.
4. Kostümleri ve kendilerine sahne gösterisi oluşturan gruplarıyla öykülerini sunmak üzere seçilen on finalist; sahne bilgilerini ve müziklerini de ilgili kişilere belirtilen zamanda ulaştırmalılar. Sunumlarıyla ilgili bütün bilgileri önceden tamamlamış olacaklar.
5. 9.Onur Güvener Öykü Yarışması Trafik Kurallarına Uyalım, Çocuklarımıza Örnek Olalım cümleleriyle tanıtılacak
15 Ağustos 2009 Cumartesi
BODRUM'da Bayram Tatili BAYRAM PROGRAMLARI
Tatil bizle Bodrum'da galiba güzel geçecek.
TESEKKÜR YAZISINI okumalısınız
Rezervasyon için:
090-533-6666903
090-252-3638469
filiztosyali@yahoo.com
www.hakanotel.com
Filiz hanım,
Uzun zamandır Bodrum'a her geldiğimizde Bitez'de kalmayı isterdik. Bu yıl gerçekleştirebildik.
Ve işletmenizde, tıpkı evimiz sıcaklığı, huzuru ve güvenliğinde kısa gibi görünen 3 uzun gün konakladık.
Bir insanın kişisel gelişimde vardığı noktanın davranışa, yaşamına ve çevresine yansımasının hoş bir örneğini deneyimledik.
Teşekkür ederiz. Böyle bir işletmeyi yarattığınız için, hoş sohbetleriniz için.
Umuyorum ki bunu önümüzdeki yıllarda tekrar deneyimlemeyi isteyeceğiz.
Size sohbetlerimize konu birkaç web sitesi linki yolluyorum.
The Milton H Erickson Institute of İstanbul
http://www2.ericksonistanbul.com/
The Milton H Erickson Foundation
http://www.erickson-foundation.org/
Dr Jeffrey K ZEIG
http://www.jeffzeig.com/
NE (Neuro Linguistic English)
NLP ile İngilizce
http://www2.nlenglish.com/
Tamer Dövücü
http://www2.ericksonistanbul.com/index.php?option=com_content&task=view&id=42&Itemid=9
Dr Cüneyt Karabiber
http://www2.ericksonistanbul.com/index.php?option=com_content&task=view&id=40&Itemid=9
TESEKKÜR YAZISINI okumalısınız
Rezervasyon için:
090-533-6666903
090-252-3638469
filiztosyali@yahoo.com
www.hakanotel.com
Filiz hanım,
Uzun zamandır Bodrum'a her geldiğimizde Bitez'de kalmayı isterdik. Bu yıl gerçekleştirebildik.
Ve işletmenizde, tıpkı evimiz sıcaklığı, huzuru ve güvenliğinde kısa gibi görünen 3 uzun gün konakladık.
Bir insanın kişisel gelişimde vardığı noktanın davranışa, yaşamına ve çevresine yansımasının hoş bir örneğini deneyimledik.
Teşekkür ederiz. Böyle bir işletmeyi yarattığınız için, hoş sohbetleriniz için.
Umuyorum ki bunu önümüzdeki yıllarda tekrar deneyimlemeyi isteyeceğiz.
Size sohbetlerimize konu birkaç web sitesi linki yolluyorum.
The Milton H Erickson Institute of İstanbul
http://www2.ericksonistanbul.com/
The Milton H Erickson Foundation
http://www.erickson-foundation.org/
Dr Jeffrey K ZEIG
http://www.jeffzeig.com/
NE (Neuro Linguistic English)
NLP ile İngilizce
http://www2.nlenglish.com/
Tamer Dövücü
http://www2.ericksonistanbul.com/index.php?option=com_content&task=view&id=42&Itemid=9
Dr Cüneyt Karabiber
http://www2.ericksonistanbul.com/index.php?option=com_content&task=view&id=40&Itemid=9
17 Haziran 2009 Çarşamba
YAZAR KOÇLUĞU
KİTAP YAYINI
KİTAP YAZMAK
ŞİİR KİTABI
ÖYKÜ KİTABI
ROMAN YAZMAK
Hem tatil yapın hem yazar koçunuzla beraber kitabınızı hazırlayın. Kitap yazmak kolay bir iş değil. Yazdığınız kitabı yayımlatmak için size koçluk yapıyoruz. Koçunuzla beraber bir otelde tatil yaparken kitabınızı yazmayı lütfen hayal edin. Belki de aileniz de size katılır. Koçunuz ve siz. Üstelik de tatilinizi değerlendirirken kitabınızı hazırlıyorsunuz, kşmseden uzak kalmadan kştap yazmanın yayımlatmanın yollarını öğreniyorsunuz.
Kültür Sanat ve iletişim oteli kapılarını yazarlara açıyor. Fazladan bir ücret ödemeden koçluk hizmeti almak mümkün değil sanmayın. Program Dusod Derneği tarafından destekleniyor. Bizi arayın otel fiyatlarımızı öğrenin, isteklerinizi bildirin, biz programı size göre yapalım. Hayaliniz gerçekleşiyor gibi görünüyorsa lütfen bizi arayın. Bodrum- Bitez Yalısı Hakan Otel
0090533-6666903
0090252-3638469
filiztosyali@yahoo.com
13 Haziran 2009 Cumartesi
İNGİLİZCE KONUŞMAK İÇİN BİZİ ARAYIN
Rezervasyon 00905336666903
00902165672242
filiztosyali@yahoo.com
İNGİLİZCE KONUŞMAK SİZİN DE HAKKINIZ
Wordmaster ve değişik oyunlarla sizi konuşturuyoruz. İngilizce konuşarak öğrenilir. Konuşulmayan dilin ne yararı olabilir. Pratik İngilizce konuşma Kampı
size veriyoruz.
Bizi arayın günlük yaşamda ingilizce pratik konuşma kampımızda İngilizce konuşarak yabancı dilinize katkı sağlayalım. Çoğu kişi öğrendiği İngilizce'yi kullanmaktan kaçınır. Sadece sorununuz konuşmaksa deftersiz ve kalemsiz zevk alarak pratik İngilizce kazanma şansı. İngilizce'yi Tiyatro ve çizgi roman atölyesi içinde kullanma şansını size veriyoruz. Sadece 5 Temmuz 15 Temmuz arasında yerimiz kaldı. Sınırlı sayıdaki kontenjanımızdan yararlanmanızı arzu ederiz.
00902165672242
filiztosyali@yahoo.com
İNGİLİZCE KONUŞMAK SİZİN DE HAKKINIZ
Wordmaster ve değişik oyunlarla sizi konuşturuyoruz. İngilizce konuşarak öğrenilir. Konuşulmayan dilin ne yararı olabilir. Pratik İngilizce konuşma Kampı
size veriyoruz.
Bizi arayın günlük yaşamda ingilizce pratik konuşma kampımızda İngilizce konuşarak yabancı dilinize katkı sağlayalım. Çoğu kişi öğrendiği İngilizce'yi kullanmaktan kaçınır. Sadece sorununuz konuşmaksa deftersiz ve kalemsiz zevk alarak pratik İngilizce kazanma şansı. İngilizce'yi Tiyatro ve çizgi roman atölyesi içinde kullanma şansını size veriyoruz. Sadece 5 Temmuz 15 Temmuz arasında yerimiz kaldı. Sınırlı sayıdaki kontenjanımızdan yararlanmanızı arzu ederiz.
18 Mayıs 2009 Pazartesi
ICF Türkiye Koçluk Federasyonu Başkanı ve Başkan Yardımcısı Dusod katkılarıyla Denizli Valiliğinin organizasyonunda
DENİZLİ EDEBİYATLA BÜTÜNLEŞTİ
Dusod Derneği ve XS Ajansın katkılarıyla gerçekleşen Denizli1. Edebiyat Şöleni ilk kez yapılmasına rağmen özellikle çocuk Edebiyatı adına güzel bir şölen oldu.
Tiyatro ve söyleşilerle renklendi. ICF Türkiye Federasyonu Esra Aksüyek ve Sami Bugay tarafından verilen koçluk semineri Denizli Valisi Yavuz Erkmen tarafından da ilgiyle izlendi. Seminerde peş peşe gelen sorular, gösterilen ilgiyi daha da arttırdı.
Denizli Valisi Sayın Yavuz Ermen açılış konuşmasında Denizli Milli Eğitiminden bu festivalin gelecek yıl da yapılmasının sorumluluğunu almalarını istedi. Bu istek Milli eğitim müdürü tarafından öğretmenlere ve öğrencilere çağrı şeklinde ulaşması alkışlarla karşılandı.
Festivalin etkinlikleri içinde Ümit Kireççi’nin sanat yönetmeni olduğu Lila Düşler Tiyatrosunun “Eyvah Dedem Çıldırdı” isimli oyunu sunuldu. Çizgi roman atölyesine büyük ilgi vardı. Çocuklar ve gençlerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen şenlik hedefine ulaştı. Daha geniş amaçla yapılması planlanan festivalin; hedefi okumayı seven DENİZLİLİLERE daha fazla kitap sloganı olarak belirlendi. Yazarlar Mehmet Güler, Hünsan Şeker, Savaş Ünlü, Filiz Tosyalı, Ayhan Can festivale renk kattılar
12 Mayıs 2009 Salı
PERİHAN AKTÜRK ANAOKULUNDA HERŞEY MÜKEMMELDİ
YİNE BİR BULUŞMAYI YAŞADIM BEŞİKTAŞ KOLEJİNDE
8 Mayıs 2009 Cuma
20 Nisan 2009 Pazartesi
BELÇİKA BRÜKSEL
Merhaba Filiz hanim,
5 nisan icin sizlere ne kadar tesekkur etsem azdir.
Muhtessem bir gundu egiticiydi, bilgilendirigciydi.
Ben Sukriye Zevne olarak Dogus Engeliller Dernegi adina,
dostum sana cok cok tesekkur ederim, esinize, oglunuza selamlar.
Sevgi ve saygilarimla...
Sukriye Zevne
5 nisan icin sizlere ne kadar tesekkur etsem azdir.
Muhtessem bir gundu egiticiydi, bilgilendirigciydi.
Ben Sukriye Zevne olarak Dogus Engeliller Dernegi adina,
dostum sana cok cok tesekkur ederim, esinize, oglunuza selamlar.
Sevgi ve saygilarimla...
Sukriye Zevne
19 Nisan 2009 Pazar
ÇOCUĞUNUZLA GÖZ KONTAĞINIZI KESMEYİN
Çocuklarınızla kuracağınız göz kontağı sevginizi anlatmanın en iyi yoludur. Onlara bakmaktan korkmazsanız, sevmekten de korkmazsınız. Göz kontağı bebeklik de başlamalı. Ona mutsuz ve sevgisiz görünmeyin. Onlar sevgisiz büyüyemezler, gelişemezler. Bebeğinizi kucağınıza alın okşayın, saçlarına dokunun, gözlerine bakın… Kucağında bebek olduğunu unutacak kadar uzun süre tutmak size bir şey kazandırmaz, bebeğe de kuru bir alışkanlık. Sesinizle, sıcaklığınızla, bakışlarınızla birlikteliğinizi hissettirecek aralıklarla en iyi yolu seçtiğiniz ortada; onu, sevecenliğinizle kucaklıyorsanız. Sevgiyi hissettiriyor, öğretiyorsanız onu geleceğe hazırlıyorsunuz. Bunu bebeğe her kim yaparsa yapsın yararlıdır. Annenin bakışları, annenin okşaması annenin mırıldanması çok farklıdır.
Aile Bebek Büyütmede Yol Alabilir
Şu anda dört aylık bir bebeğe koçluk yapıyorum. S.K Aile ile yeni bebek doğduğunda tanıştık. Nasıl yıkanır? Telaş içindelerdi. Hastane malzemesi satan mağazaların birinden kâğıt keseler aldık. Daha önce bu keseleri hiç görmeyen anne çok şaşırdı. Keseler yatağından kalkamayan hastalar için hazırlanmıştı, ama bebek yıkamada çok kullanışlıydı. Bunu onlara söylediğimde hemen yollara dökülüp o keselerden getirdiler. Bebeğini farklı ve değişik bir keseyle yumuşacık ovalayan anne çok mutlu oldu. Banyo yaptırmak önemliydi. Bütün düşündüğüm banyonun sevdirilmesiydi. Telaşlı aile büyükleri bebeğin korkularını içlerinde yaratıyorlardı. Oysaki bebek rahat ve suya girmekten onu yıkayan annesi gibi mutluydu.
Benimle tanıştıktan sonra bebek banyo yaparken hiç ağlamaz oldu. Ev sakinleri banyo saati gelince telaş olmaması gerektiğini öğrendiklerinde sorun çözüldü. Bebek yıkanmaya hazırlanırken, su sıcak ya da soğuk diye bağırmıyorlar, her şey sessizce kontrol edildikten sonra beş dakika içinde bebek yıkanmış oluyordu. Telaşsız başlayan bir banyo bebeğin de hiç ağlamadan suya girip çıkmasını sağlıyordu.
Bebek Ağlar
Ayni bebek yeni doğduğunda duygularını tek anlatma yolu ağlama olduğu için sıkça ağlıyordu. İçinde bulunduğum konum nedeniyle bu böyledir diye yaklaşmak istemiyordum. Bebeğin ağlaması anne babayı çileden çıkarmaya yetiyordu. Çok hasta sanıp doktora koştukları da olmuştu. Ağladığında sağlıklı olduğunu düşünmeleri gerektiğini anladıklarında, ağlamanın dışında çıkaracağı sesler de başladı. Sesler bir ayın sonunda görüldü. Anne babaya göre bebek eskisi kadar sorunlu değildi. Ağlamanın bir iletişim şekli olduğunu anlayamadan, bebek onlarla haberleşmeye başlamıştı.
Bir ayın sonunda kendisini başka seslerle anlatacağını siz biliyordunuz dediklerinde iki üç aylık olmuştu. Ben onlardan bunu duyunca rahatladım, beraberliğimiz boşa geçmemiş oldu.
Ona yardım edin
Ellerine oyuncaklar verip avuçlarını açmak. Saçını okşamak, kollarına minik minik spor hareketleri yaptırmak bebeğin rahatlamasını sağlar. En önemlisi de duyguları. Ona bir ritim içinde sesler çıkarmayı asla ihmal etmeyin. Şarkı mırıldanın neşeli olsun. Gülün, gülerek bakın; güler yüzlü görünsün.
En önemlisi bebeğinizden gözlerinizi hiç kaçırmayın gözünüz üzerinde olsun. Sadece korumayın, sevgiyle baksın göz bebekleriniz… Bakarken ne kadar sevdiğinizi düşünün, söyleyin. Henüz hiçbir şey bilmeyen bebek sevgiyi anlayacak, sevildiğine inanacak. Onun ilk altı yılı o kadar önemli ki, bütün değer yargılarının oluştuğu bir dönem. Karakterinin en uzun oluşum yolu… İnanç ve değer yargıları bu dönemde kazanılır, yetişkinliğinde yaşayacaklarını etkiler. Anne ve baba açıkçası bebekle ilgilenen kişiler onun yaşamına yön verirler. Paylaşmayı, ilgi ve sevgi görmeyi bu yaşlarda öğrenir. Onu büyütenler ön koşulsuz, beklentisiz her şeyi vermek zorundadırlar.
Hadi bebekleri ve çocukları sevmeye. Ama unutmayın büyüdükçe daha çok sevilirler.
Posted by filiztosyali at 4:44 AM | Permalink | Comments (0)
Wednesday, October 25, 2006
Yaşam Koçu
Bazen bomboş cepleriyle zengin olduğunu söyleyen, bazen zengin olma hayallerimizi dinleyendir yaşam koçumuz. Bazen de bütün parasına rağmen ne alacağına karar veremeyen mirasyedinin dünyasındadır yaşam koçluğu.
Paradan puldan ve şöhretten daha önemli değer yargılarımız bu gün de var.
Tutkuların zamanla tutsaklığa dönüşmemesi, zamanı iyi kullanmak isterken saatin esaretine karşı çıkılması; teknolojinin çekiciliğinden sarhoş olmamak içindir yaşam koçuyla dostluk.
Korkularımızı uzaklaştırmanın yolu, yapamadıklarımızı yapmanın gururu, başarının anahtar deliğine ışık tutandır yaşam koçu. Yalnızlığımızın altında ezilmememizi sağlayandır yaşam koçu.
Konuşmayan, kağıt kalemle planlar yapmayan, gözlerinde parıltıyla, yolumuzdaki güveni sağlayandır yaşam koçu.
Mutlu olma hedefimizi destekleyendir yaşam koçu.
Bazen anne, bazen, baba, bazen bir akrabamız; bazen de daha önce hiç karşılaşmadığımız biridir yaşam koçu.
Bir kitap, bir seyahat, bir güzel koku, uzaktan gelen bir ses; hiç düşünmediğiniz bir kişi ya da doğadan bir canlı; belki de bir nesnedir yaşam koçu.
Deneyimlerimizi paylaşabilsek ne güzel olur. Sevdiklerimiz yaşama biraz daha olgunlaşmış olarak başlayabilirler.
Posted by filiztosyali at 7:49 AM | Permalink | Comments (0)
Thursday, October 19, 2006
Posted by filiztosyali at 10:14 AM | Permalink | Comments (0)
SPORLA AŞK ACISI YENİLİR
Genelde mutsuz olduğumuz zamanlarda bize spor yapmamız önerilir. Hiç nedenini düşündünüz mü?
Bu gün uzmanlar yüreği kasıp kavuran, yaşam kalitemizi düşüren karşılıksız aşka bile çözüm üretecek kadar güçlendiler. Çikolatanın özellikle sakinleştirdiğini herkes kabul ediyor. Birçok gencin kilo alma korkusu nedeniyle uzak durduğu çikolatanın böyle bir rahatlatıcı özelliği olduğunu ben de söylemeliyim.
Kaybedilen Sevgili
Sevgilisini tamamen kaybeden G.T ye önerebileceğim ilk şey spor yapması oldu. Onu kaybettiğini kabul etmişti, ama acısına dayanamıyordu. Bunun nasıl bir çözüm olabileceğini ben de deneyerek görmek istedim. Onları ayıran bir trafik kazasıydı.
G.T sabah ve öğleden sonra koşmaya başladı. Koşmaya başladığında bu işi yorulana kadar yapıyordu. Koluna saat takmadan nereye ulaşacağına önceden karar vermeden koştu. Ben onu bir kır kahvesinde bekliyordum. Önümdeki su dokunu doldururken aklım hep ondaydı. İlk gün G.T koşudan çok yorgun döndü. Düşünecek, belki de acı duyacak halde değildi. İkinci gün tamamen farklıydı. Koşusunu yarıda bırakmıştı. “koşmak aptalca bir şey” diyerek beni de umutsuzluğa sürükledi. Bir yaşam koçu için umutsuzluğa düşecek kadar çaresizleşmek bu işin en zor yanıydı. Kendimi toparladım, bir sonraki gün her şeye rağmen koşmasını sağladım.
Ona satranca benzeyen bir oyun olan TRİDOM(Okey taşına benzeyen ve taşlarla oynanan bir oyun.)
Bir hafta sonra TRIDOM oynarken mutluydu diyemem, ama en azından arada sırada gülebiliyordu.
Mutsuzluktan Sporla Kurtulun
Çoğumuz yabancı filmlerde sevgilisinden ayrılan bir gencin deliler gibi koştuğunu, mutsuz bir haberle sarsılan bir gencin spor salonuna yöneldiğini yıllarca yabancı filmlerde izledik. Bu yıllarda Türk dizlerinde ve filmlerinde de bu tür görüntülere rastlıyoruz. Nedenini hiç düşünmeden kendimizin de uyguladığı olmuştur. Çoğumuz niçin sporla sakinleştiğimizi gerçekten bilmeyiz.
İnsan vücudu oksijenle beslenir. Kanın taşıdığı oksijen ve besinler vücudun sağlıklı olmasını sağlar. Spor yapan ergen gençler diğer gençlere göre o dönemlerini daha sakin geçirirler.
Buna rağmen bazı gençler spor yapmayı hiç sevmezler. Her ne kadar dedelerimizden bize kalan miras sözlerin arasında, spor yapmanın yararlarını anlatan birçok söz olsa da; gençler spor yapmayı sevmiyorsa bu eğitmenlerinin ve anne babalarının hatasıdır. Gençlere spor sevdirilmeli. Spor gençlerin yaşamındaki yerini doğru bir şekilde alırsa, ergenlik dönemini sorunsuz geçirmelerinde en önemli yolu açmış oluruz.
Sevdirmenin Yolu
Spor yapmasını istemeden önce yararları anlatılır, bir iki olayla kanıtlanırsa, spor yapmaya özeneceklerdir.
Gençlere söyleyeceğimiz spor yapmanın yararlarıyla ilgili başlıca şeyler sıralanabilir. Bunları bir sohbetin içine sokmalıyız. Uygulamayı gence bırakmalıyız. O bizim olmadığımız yerde, canının istediği şekilde uygulasın diye fırsat vermeliyiz.
Kişisel etkinliği arttırmada sporun yeri çok önemlidir. Bazen 10-20 dakikalık eksersiz doğru düşünmeyi, kolay sorun çözmeyi yaratır. Daha iyi bir uyku, ağrılardan korunma, endişelerden arınma, güvenme duygusunun gelişmesi düzenli yapılan sporda gizlidir. Beden üzerinde görülen etkileri olan sporun, ruhumuzda yarattığı etkiler kalıcıdır. Genç spor sonrası kendini yorgun değil dinlenmiş hissetmelidir. Spora eğlenceyi düşündürecek eklemeler yapılırsa daha da etkili olur. Spor sonrası gidilen yer, birlikte olunacak arkadaş ve bazen dinlenecek bir şarkı bile daha çok sevmeyi sağlar.
Gence Sporu Sevdirmek
Kırk beş dakika ile sınırlı dersler, bazen de uzayan antremanlar gencin spordan nefret etmesine neden olmaktadır. Süreyi uzatıp kısaltarak, her gence göre yeniden düzenleyerek sevdirilebilir. Bu günkü okul spor programlarının bunu yapabileceğinden çok emin değilim. Anne babalara ve eğitim koçlarına büyük iş düştüğünü düşünüyorum. Aşk acısından kurtaran, bağımlılıktan da uzak tutan en önemli dosttur spor. Çocuklarımızı bu vefalı dostla tanıştıralım, sevmesini sağlayalım.
DEĞİŞİM YOLUNUZ
Başkaları değil ama siz sizi gayet iyi tanıyorsunuz. Ne kadar da iyi özellikleriniz olduğunu fark ettiniz, boşu boşuna sıkıntılı dostluklar yaşadığınızı anladınız.
Bundan sonrası çok kolay olacak.
Amacınız; kağıdın arka yüzüne not ettiklerinizi de azaltmak. Hedefiniz; kağıdın ön yüzüne not ettiğiniz iyi özelliklerinizi fazlalaştırmak.
Biraz size garip gelse de ilginç bulmalısınız. Kilo vermek, ya da birinden vazgeçmek... Ders .alışmaya başlamak, yapamadığınız işlerin sıkıntısı gibi sorunlar yaşıyorsanız notlarınızı özelleştirmelisiniz. İstediklerinizi yapmanıza mani olan özelliklerinizi, etkenleri kağıdın arka yüzüne; yapmak için uygun özelliklerinizi ön yüzüne yazın.
Yaşam Koçunuz İş Başında
Erken uyanamıyorsunuz bu sizin her şeyinize engel oluyor. Bir gün önce erken uyanmışsınız gibi hayaller kurun neler yapabileceğinizi düşünün. Kendinizi erken uyanmış gibi ödüllendirin.
Yirmi bir gün yani üç hafta kendinizi zorlayın. Sevmeden, istemeden; ama mutlusunuz gibi davranın. 21. gün kendiliğinden işler yoluna girecek. Bu süreci yaşam koçunuzla geçirebilirsiniz.
Ben yürümekten nefret eden biriydim. Asla yürüyeceğime kimseler inanmazdı. Benim yürümememin nedeninin biraz da çevremdeki dostlarımdan kaynaklandığını anladım. Onlar bana “sen yürümezsin” diyerek yaklaşıyorlardı.
Onlardan ayrı bir yerde yürümeye başladım. Azar azar... Yavaş yavaş. Bunu bir yürüme saati şeklinde yapsaydım, benim için zor olacaktı.
Günde üç kez arabanıza biniyorsanız, üç dışarı çıkışınızın birini arabasız yaparak başlayın. Yani yürüme saati koymayın, spor yapıyor gibi olmasın. Önce biraz zorlanacaksınız. Gittikçe kendinizin daha istekli olduğunu göreceksiniz.
S. Fatoş
S.Fatoş’un yaşamı bir fincan kahveden vazgeçmesiyle değişti. O da her şey demek değildi. Fincanlar ve kahve onu evde beklemeye mahkumdu. Ne zaman isterse içebilirdi.
Onunla konuştuğumda ben de yürümekten hoşlanmıyordum. Önce uzun uzun dertleştik. Arabayı yaşantından çıkar dediğim de henüz buna kendim bile inanmamıştım
Fatoş- Nasıl yani, arabasız mı yaşamamı istiyorsun? Çocuklar kıca bir sürü iş var üstümde.
Ben-Evet arabasız olacaksın. Araban olmayacak dedim.
Fatoş- Sen benim bütün işlerimin yarım kalacağını bilmelisin
Ben- Hayır, asla yarım kalmayacak.
Fatoş- Bunu nasıl yaparım? Diye sordu.
Bu soruyla yürümeye hazır olduğunu anladım. Ona yardım elimi uzattım. Birlikte yürümeye başladık. Ben de o da. Üç hafta sonra yürümekten zevk almaya başlamıştık. Zevk almamızın bir çok nedeni vardı. Yürürken pek çok arkadaşımızla karşılaştık. Göz zevkimizi okşayan şeylere rastladık.
S. Fatoş banyo saatinden önce çok fazla oyalandığını, bir fincan kahveyi bahane ederek banyosunu geciktirdiğini kendisi buldu. Banyodan önce kahve içmezse dışarı daha vakitli çıkabiliyor, gideceği yere zamanında yürüyerek ulaşabiliyordu.
Fatos işlerini yürüyerek yapmaya başladı. Önünde bir yol vardı ve o yürüyeceği yoldu. Araba için son durağa gitmedi ama, ineceği durağına gelmeden indi; randevu yerinde bekleyeceği on dakikayı yürüyerek yani hareket ederek geçirmeye başladı. Evine bir durak kala iniyor, bazen iki durak yürüyüp arabaya biniyordu.
Mahallerine yeni açılan yüncüyü, fotoğrafçıyı fark etti. Çocuk bahçesinin pırıl pırıl olduğundan, söz etti. Yürümek onu sosyalleştirmişti. Bunu spor olarak yapmaya kalksa asla yürümeyecek dizlerinin ağrısından kurtulamayacaktı.
Karakter Eğitiminde
Modelin Katkısı
Çevremiz çocuklarımızı tıpkı bir hamur gibi yoğuruyor. Bu hamurun suyu, tuzu ve mayalanması birçok şartları gerektiriyor. Hamurumuz, yani çocuklarımız her şeyden etkilenebiliyorlar. Dayılar, teyzeler, bazen bir komşu kızı ya da komşumuzun bir daveti bile bizi etkileyebilir. Ama çocuklarımızın ilk örneği daima bizleriz. Bunu hiç unutmamalıyız. Bizim kadar etkileyen hiçbir şey yaşantısına giremez. Bazen kopyamız olup çıkan çocuklarımız işte bunun sonucu. Böylesine etkileyeceğimiz belli. Bazı şeyler yaparak; ya da önlemler alarak, çocuğumuzun beğenmediğimiz huylarımızdan uzak durmasını sağlayabiliriz. Bunu yapabilmemiz için çocuğumuzla aramızda sıkı bir bağ olması gerekir. Bu bağı koparan en etken şey yalandır. Size olan güvenini sarsar. Yakalandığınızda iş biter.
Çocuklarınıza Asla Yalan Söylemeyin
Beyaz yalanlar da çocuklara söylenmemeli. Onu doğru sözlü olmaya alıştırmak zorundasınız. Doğru sözlü olması demek dürüst olması demektir, sorumluluk sahibi olması demektir. Karakter eğitimimde çocuğa verilecek ilk özelliklerden biri sorumluluk duygusudur. İradesine sahip olmayı bilmek, kendi kendine yetmeyi bilmektir. Biraz daha ileri gidersek; eğlenmeyi ve seyahat etmeyi bilmek bile bir karakter eğitimi olarak kabul edilebilir. Ama bütün bunları çıkmaza sürükleyen yalanlardır. Açık ve doğru sözlü olursanız sizle büyüyecek olan bir çocuğun yalanlar içine batması olanaksızdır.
Bu Güne Kadar Yalan söylediyseniz
Bu güne kadar yalanlar söylemiş etkilemiş olabilirsiniz. Başkasına söylediğiniz yanlara ortak olmuş olabilirsiniz. Ama siz siz olun. Büyük bir insan gibi onu yanınıza alın ve kendi yalanlarınızın başınıza aştığı işlerden söz edin ve ona günah çıkarın. Sizi gözlemesini isteyin. Hiç yalan söylemediğinize lütfen onu inandırın. O da en kısa zamanda peşinizden gelecek. Bazen anne baba bazen de eğitimciler istemeden bu hataları yaparlar, ama peşlerinde küçük yalancılar bıraktıklarını unutmamalılar.
Bebeğiniz doktora gittiğinizi bilsin, sinemaya da eğlenceye de; ama onun gitmek istemeyeceği yerleri söyleyerek, ondan kaçmaya kalkışmayın. Bir yaşındaki kızınız da, iki yaşındaki oğlunuz da sizin nereye gittiğinizi gerçekten biliyor. Siz onları aldatamazsınız, gelecekte sizi aldatacak yalancılar yetiştirdiğinizi unutmayın
Karakter Eğitiminde Model
Siz bir modelsiniz. Modelliğiniz herhangi bir ajansın sizi kayıtlarına almasıyla başlamadı. Siz anne baba olduğunuz andan itibaren birer model oldunuz. Model bazen bir dayı, bazen bir hala, bazen bir komşu kızı da olabilir. Çocuğun ya da gencin etrafında modeller düzgün olursa yaşam yolu da düzgün bir şekilde çizilir.
Arkadaş Seçimi
Arkadaşlar gerçek modellerdir. İyi arkadaş seçmek bir beceri işidir. Siz çocuklarınızı üzmeden baskı yapmadan kötü arkadaşlarından uzaklaştırmalısınız, ama yerine ayni duygularla koyabileceği iyi ve kabul edilmiş modelleri olmalı.
Lord Collinwold bir arkadaşına şu cümleleri yazar “Arkadaşların ya senin gibi ya da senden üstün olmalı. Kötü bir arkadaş yerine arkadaşsız kalmayı tercih ediniz. Sir Peter Lely kötü çizilmiş bir resme bile bakmazdı. Kaleminin ondan bir şeyler almasını istemezdi.
Gence Başarısının Zevkini Yaşama
Fırsatı Verin
Genelde başarı az insana yapışır kalır. Yaşıtlarındaki başarıya özlem duyanlar, ama başarılı olmayı beceremeyenler bu çok başarılı insanların sinmesine neden olurlar. Başarı tabi ki takdir bekler, ama bunun oranını iyi ayarlamak gerekir. Abartmak başarıyı başarısızlığa dönüştürebilir.
Başarı Yoluna Tıpa Olmayın
Mutlaka çocuğunuzun uluslar arası bir ödül alması gerekmez. Bir televizyon dizisine veya bir filme getirdiği yorumla bile tanıyabilirsiniz. Başkaları da tanıyabilir... Sizin anlatmanıza, ağzınız dolu dolu çocuğunuzun çok akıllı olduğunu herkesin düşünmesini sağlamanıza gerek yoktur. Akıllıdır, başarılıdır, ya da olacaktır. Lütfen bu tavrınızla onun gelecekteki başarı yolunu tıkayıp, başarıdan zevk almasını engellemeyin. Bazen de hırsa dönüştürebilirsiniz. Başkalarını beğenmeyen, eleştiren ve küçük gören birey yaratabilirsiniz.
Çocuğunuzu tanırken yapacağımız başka bir hata da; daha önce çocukla ilişkiye giren bir aile büyüğünün veya deneyimsiz bir eğitimcinin öfkeyle, ya da bir takım menfaat çatışmalarıyla yükledikleri bozuk kişilikleri çocuğunuz adına kabullenmektir.
Tanıdığımızda, bazen en sevdiğimiz arkadaşımızın; ya da yakınlarımızın, bizlere kişilik yakıştırdığını fark edebiliriz. Suçlayan kendimiz de olsak bir başkası da olsa acımasızlık etmeye hakkımız yoktur.
Çocuklarımızın her davranışları eleştirilebileceği gibi her davranışlarının övüldüğü durumlar da olabilir. İkisinin de yarattığı utanç ve sıkılma küçük yaşamı, bazen de genci mutsuz edebilir. İki farklı eleştiriyi de hak etmediğini düşünebilir. Bu onun için taşınması çok zor bir yüktür.
Başarının Araç Olması
Genelde başarının diğer insanlara karşı kullanılması; rahatsız edici bir ortam hazırlar. Beğenilmeyi kabul edememek de beğenilmemeğe benzer sorunlar yaşatabilir. Hak edilmeyen övgü ve yermeler çok önemlidir. Çocuk, genç olduğunda neyi hak edip neyi hak edemeyeceğini düşünemez hale gelir. Bazen çevresinde kendinden daha başarılı arkadaşlarını gördüğünde tamamen bireysel başarılarını yüceltir grup başarılarını elinin tersiyle iter. Bazıları da adeta başarısız olmayı seçer. Haksız başarı sağladığını gizleme savaşına girer.
Grup Başarısını Kabul Edebilmek
Çok başarılı olması gereken bir küçük bey girdiği işlerden hemen ayrılıyor, asla başarılı olamıyordu. 23 yaşında Uluslar arası bir projede görev alan H.Ç o grubun bir şey yapamayacağı, gruba kendisinin de faydalı olamayacağı için ayrıldığını söylüyordu.
Başarısından hoşlanmayacaklarını önceden belirleyerek grup çalışmasına başlıyor, grup içinde daima bireysel başarı arıyordu. Birlikte çalışacağı arkadaşlarına rakipleri gözüyle bakıyordu. Sonunda yalnız biri olarak bir köşede akıllı, eğitimli; ama işsiz biri olarak kaldı.
Evde oturup sıkılmaya başlayınca, üstelik de benzer bir iş bulamayınca gerçeği öğrenmek isteyince sorun çözümüyle birlikte ortaya çıktı. Çözümü de sorunu da kendisi buldu. Ben yaşam koçu olarak genç erkeğin yanındaydım.
H.Ç ile yaşam koçluğu çalışmasına başladığımızda, çocukluk fotoğraflarına bakarak o günlere döndük. İş arkadaşlarından biri H.Ç nin liseden bir arkadaşıydı. Lise yaşamlarında ayni konuya ilgi duymalarına rağmen hiç birlikte grup çalışması yapmadıklarını hatırladı. Bu olay bana pek çok gencin durumunu hatırlattığından dolayı sıkıntı verdi... H.Ç yi ise, çok düşündürdü. Okul içinde böyle bir yönlendirme olmamış, sürekli rakip olarak kıyaslandıklarını çok rahat hatırlamıştı. Ailesi de onu başka karneler, başkasının evine giden belgelere karşı getirdikleriyle değerlendirince; çıkmaza girdiğini anladık. Sonrası psikolog arkadaşlarımızın da desteği ile çözüldü. Şu anda H.Ç iyi bir projede hak ettiği yerde grup çalışmasının zevkini alarak yaşıyor.
Başarısından Utanmasının Nedeni Aile
Aile bana geldiğinde genç çocuklarının yanlış bir davranış içinde olduğundan kesinlikle emin görünüyordu. Sorunlu genç kızları için destek istemelerine fırsat vermeden bir psikolog bulmaları gerektiğini söyledim. Onlara kitaplarımdan ve istatistik bilgimden, ayrıca uzmanlık alanım olan maliyet muhasebesi işimden söz ettim. Eğitim konusunda yaşam koçluğu yaptığımı, ama bunun da çocuğu eğitime yönlendirme üzerinde yoğunlaştığını onlara yardım edemeyeceğimi kibar bir dille anlattım. Sonuçta ben sadece bir gençlik yazarıydım.
Benimle bir beraberlikleri olamayacağını anlatmak istiyordum. Yine de her şeyi dinlemek ve yardım etmek durumunda kaldım. İşin başında aileyi bir psikolog desteğini almaya yönlendirmek olarak baktım.
Genç kız yedi yaşından beri kendisinin zeki olduğunu biliyordu. Zeka testi çok yüksek çıkan küçücük kız çocuğu bu konunun konuşulmasının sıkıntılarını yaşıyordu. Asla zeka düzeyinin bilinmesini istemiyordu. Büyük bir utancın içindeymiş gibi kızarıyordu. Ailesi övünülecek olaydan kızlarının utanmasına bir anlam veremiyordu.
Her ne kadar kızlarından kaynaklandığını düşünseler de görünürdeki tek nedeni anlamak için psikolog olmak gerekmiyordu.
AİLEnin tutumu, özellikle annenin davranışlarıydı genç hanımı etkileyen.
Çocuklarının özelliğinden duydukları gururu küçüklüğünden beri övünme konusu yaptıkları için kızları sıkıntı yaşıyordu.
Anneyle kahvemizi içerken; “bir genç için en zor şey farklı olmaktır. Hiç biri arkadaşlarından farklı olmak istemez” dediğimde, annenin bakışları şaşkınlıktan donup kaldı.
Belki bir psikolog onları görseydi, bazı eksikliklerini çocuklarının üstün özelliğini sergileyerek ortadan kaldırmaya çalıştıklarını söyleyerek anne babaya terapi uygulamaya başlayabilirdi. Ama onlar asla bir psikolog desteğine o an için ihtiyaç duyacak durumda değillerdi.
Birkaç gün üst üste süren sohbetimizden sonra annenin suçluluk duygusuyla çocuğunu övdüğü ortaya çıktı. Anne beş gün içindeki konuşmaları düşündüğünü söyleyerek; “kızımıza çalışmaktan yeteri kadar zaman ayıramadık” diyerek, gerçek nedene yaklaştı. Geçmiş onların bu hatasını gizlemiyordu, ama geriye dönüş yok diye de bir şey yoktu. Anne tatillerini ahşap boyama kurslarında geçirmiş, onu bitirince resme başlamıştı. Yemeğini hazır bulundurmak, havuç suyunu içirecek kadının parasını ödemekle kızının başarısını paylaşmaya hakkı olmadığını yine kendisi o; benim dinlediğim, onun konuştuğu kahve sohbetlerimizden birinde buldu. Genç kız küçük ve sevimli panda yavrusu gibi sevilmekten hoşlanmıyordu.
Ailenin bu hatasını kızıyla paylaşmaktan, kabul etmekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Genç kız başarısının zevkini yaşamaya başladığında anne ve babayla olan sorunları da bitti.
ÇOCUĞUNUZLA ARKADAŞ OLAMAZSINIZ
Çocuğu İle arkadaş olduğunu övünerek söyleyen birine doğru davranıyor diyemem. Bu arkadaşlık içinde mutlaka annenin ya da babanın kendi sorunlarının tartışıldığını düşünmemek olanaksızdır.
E.P anneyle babasının boşanmasına karar vermişti. “onlar boşanırsa ben daha mutlu olacağım, bıktım artık” diyordu. Bütün detaylarıyla annesiyle babasının yaşadıklarını birlikte olduğumuzda anlatıyordu. Onu radyo çalışmaları içinde daha iyi tanıdım. İlk karşılaştığımda dokuz yaşlında minicik bir kızken, karşımda güzel, akıllı ama ne yapacağına karar veremeyen bir genç bulmuştum.
E.P Bursa Uludağ Üniversitesinde öğrenciydi. Başarılı terbiyeli ve hoş bir kız olmasına rağmen, huzursuz ve çekilmez görünüyordu. E.P nin iki kişi arasındaki çatışmayı detaylarına kadar nasıl bildiğini sorduğumda “anneme sor” demekle yetindi. Anne A.P kızıyla arkadaş olduklarını savunuyordu. “çocuğum erken olgunlaştı” Derken evladına yaşattıklarının farkında değildi.
Yetişkinler; aileleriyle, eşleriyle ya da iş yerlerindeki arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunları ruhsal yapılarını ve saygınlıklarını bozmadan çözümleme yollarını bilirler. Özür dilerler, dargın dururlar, tartışırlar, yargılarlar. En az eğitimlimizin bile yıllar içinde geliştirdiği yöntemleriyle kendi ruh sağlıklarını koruyabilirler. Koruyamayanlar zaten toplumdan dışlanmış bireylerdir. Ya uzlaşma masasına oturulur, ya da düşüncelerden geriye adım atılır veya hiç yaşanmamış gibi davranarak unutturulur. Genç biri rahat edeceği çözümleri çoğu zaman üretemez; eşle ilgili dinlediklerine; ayrı ve mutsuz bir yaşamı, iş ile ilgili olanlara; her olanağını kaybedecek kadar kötü günleri yerleştirir. Çıkış yolu bulacak bilgi ve deneyimi yoktur. Genciyle sorununu paylaşan yetişkin, sorunu ortadan kaldırdığında, yetişkin olmayan biri için hala o yara veren bir sorundur.
Çocuklarımıza ve gençlerimize kaldıramayacakları psikolojik sorunları yükleyecek bir arkadaşlık ortamı sağlayarak övünmemeliyiz. Onlar bizim en son dertleşeceğimiz bireyler olmalıdır. Karşısına geçip de şikayet ettiğimiz kişi onun; babası, annesi, halası, teyzesi, belki de çok sık birlikte olduğu bir eğitmeni olabilir. Bu insanlarla yaşanan sorunlarla çaresiz kalan biriyle dertleşince uykuları kaçar ne yapacağını bilemez. E.P nin mutlu olabilmesi için, annesinin; “bunlar sorun, ama ben üstesinden geleceğim” demesi bile yeter diye düşünüyordum. Anne buna yanaşmadı, bana da inanmış görünmedi. Biraz incindim, ama onları çok seviyordum, yardım ederken bir beklentim de yoktu.
Genç E.P reflü denen moda hastalığa yakalandı ve tıpkı annesi gibi panik atak yaşıyor. Bütün bunlara rağmen evliliğe hazırlanan E.P nin mutsuz bir kadın olmaması için nişanlısının ona yaşam koçluğu yapmasını bir ortam yaratıp sağladım.
Başarılı Anne Babanın Genci
Anneni mi seviyorsun babanı mı? Diye soru sorulan çocukların, ne kadar zorlandığını; doğrulukla politik olma arasında bocaladıklarını benim yaşımdaki herkes bilir. Sorulan tarafından beklenen cevap tek olsa da, bazı kötü niyetli insanların niyetlerini gerçekleştirmesine neden olduğu durumlar da yaratır. Sorunun gerisinde yatan düşünceyi çocuk inanılmaz bir akıl becerisiyle fark eder, soran kişiden nefret ettiği gibi karşısındaki en değerli varlıkları kıyaslaması gerektiğini sanır. Üzerinde düşünür, üzülür ve içine kapanır.
Bu tür insanlar arasında yetişen çocuk, genç olduğunda anne ve babasının toplumdan çok üstün yeteneklerini sürekli eleştirmeye zorlandığı için fark etmeye de zorlanır, onlar gibi olmasının imkansız olduğunu sanır, kendinde o yetenekleri ve başarıyı göremez. Görse de bir gün kıyaslanacağını, değersizleşeceğini bilinçaltına yerleştirir. Başarının yıllarda da gizli olduğunu kabul edemez. Başarısız bir kişilikle toplumun karşısına çıkmayı seçer. Başarısız olarak toplumun dikkatini çekmenin kolaylığına inanır. Bu noktada gencin ciddi ve işini bilen bir yaşam koçuna gereksinimi vardır. Gence kendini koç olarak adayan biri varsa yanında olur, göreve başlar. Bütün görevi gençle yürümektir. Tıpkı engebeli bir yolda yürüyor gibi, birbirlerine tutunarak, güçlenerek, dertleşerek.
O KENDİNİ SORGULASIN SİZ İZLEYİN
Saçma sapan olmayan bazı soruları sormayı öğretebilirsek gençlerimiz beklentilerimize yanıt verebilirler. Önemli olan bize yanıt vermesi değil kendisinin yanıt bulabilmesidir. Hiç soru sorulmayan bir genç kendiyle ilgili de düşünmez, bu doğrudur. Sorgulamaya çocuk yaşta alıştırmalıyız. Bu bizim misyonumuzun kalıplarına çok yakın bir bireyin kendine vizyon belirlemesi gibi olabilir. Biz onun vizyonunu belirlemesine destek verecek sorular seçmeliyiz. Sınıflayan, duygularını sarsan, zedeleyen, üzen sorular değil.
Yaşantımda büyük yeri olan babamı bir yemek masası başında “sobayı nereye koysak?” “boruları nereden geçirirsek daha az yakıt harcarız?” sorusunu hiç unutmam. O akşam yemekten aldığımız keyif bir şekilde bozulmuş olsa da(Başka bir konuda niye bozulduğunu anlatacağım) benim tekrar tekrar düşündüğüm, gözlerimin buğulandığı, önemli bir anımdı. Küçük kız kardeşimin yüzünü, oğlan kardeşimin iştahla yemeğini yediğini; annemin o gece çok şık olduğunu hiç unutmam.
CİNSELLİĞİ ÖĞRENMEDE AİLE SORUMLULUĞU
Temel yaşam ihtiyaçlarının endişesini taşıyan bir gençten sağlıklı bir ruh ve yaşam beklentimiz asla olamaz. Bunlar sağlandığında bekleme hakkını yakalarız. Bunlar yemek, barınmak ve üreme gibi ihtiyaçlarıdır.
Ne yazık ki bizim toplumumuzda ”ilk ikisi olağan karşılanmakta diğer üçüncüsüyle ilgili hiçbir aleni yorum ve destek ortaya konulmamaktadır. Bunda toplumun bilgisizliğini ya da tabuları göz ardı edemeyiz. Cinselliği de gencin öğrenme hakkı vardır. Biz ebeveyn olarak bilgilendirmede yeterli olamadığımız noktalarda destek almalıyız. Konuşamıyorsak doğru bilgi veren uzmanların hazırladığı dergi ve kitaplara genci abone etmeliyiz. Ne yapılması, nasıl davranılması gerektiği ile ilgili konferanslara katılmalıyız, bazen birlikte bazen yalnız.
Görmemezlikten gelmek ya da hiç böyle bir gereksinmeleri yokmuş gibi davranmak gence farklı sorunlar yaşatabilir. Yaşının gereği olan bilgilere kavuşmalı. Toplumun yapısı, çocuğun bulunduğu ortam bu bilgilendirmenin zamanını ve şeklini farklılaştırabilir. Genç bulunduğu ortamı tanımalı. Başka toplumları da tanımalı. Yurt dışı gezileri, izci kampları, başka şehirlerde tatil yapmak onun bilgilenmesini, yaşadığı toplumun iyi ve farklı yanlarını görmesini sağlar. Kendi yaşındaki gençlerle birlikte olmak bazı yanlışlarını tartıp, ölçmesini kolaylaştırır.
Genci Biz Bilmeden Sorunlu Yapabiliriz
Yüzümüze çarpılan kapılar, eve hiç de beklemediğimiz şekilde gelen ders değerlendirmeleri, bize ve aile yapımıza uymayan davranışların sergilenmesindeki sorumluluğumuzu unutmamalıyız.. Belirli bir yaşa kadar cinsel bilgiler sorduğu kadar söylenmeli, anlatılmalı, sırf bilgilendirme adına aşırıya kaçılmamalıdır. Öğrenmek istemediklerini de anlatarak onun beynini küçük yaşta karıştırmak ne kadar doğru değilse genç olduğunda da cinsel düşüncelerini sürekli bastırmasını beklemek yanlıştır. Bizler deneyimlerimizle onlara yol göstermeye kalkışmamalıyız, ama en azından doğru kabul edilen deneyimlerimizi paylaşabilmeliyiz. Onun kendisine lazım olan doğruyu ve ona zarar getirecek yanlışı çabasıyla bulmasını sağlamalıyız.
Kızınızın İlk Adet Görüşü
Sert ve sevgisini göstermekten kaçınan anneler çocuklarıyla bu güzel olayı paylaşamazlar. Bazen annelerin bir yıl sonra haberi olabilir. Anneyle kız arasında sıkı bir bağ var ise, anne kızının güvenini kazanmışsa evladıyla bu güzel ve iftihar edilecek gelişmeyi paylaşabilir. Genç kız böyle zamanlardaki temizlik kurallarını en iyi annesinden öğrenir. Onun en yakın yardımcısı annesi olmalıdır. Aşırı büyütmek ya da kabusa dönüştürmek aralarındaki ilişkiye fayda sağlamaz. Baba erkek olduğu için genç kızın ondan gizlemesi doğal olabilir.
Ö.A ile tanıştığımızda babasının adını bile anmak istemiyordu. Görünüşte her şey doğru gidiyordu. Baba evine bağlı eşini seven, kazancını ve zamanını onlarla paylaşan biriydi. Çok kısa bir zamanda Ö.A nin sorunu ortaya çıktı. “babamdan nefret ederim desem, bu doğru değil onu çok seviyorum. Ama aslında sevmiyorum da olabilir” gibi garip bir duygu kargaşası içindeydi. Resim yapmaktan hoşlanıyordu. Ben artistliğe hiç yatkın olmadığım halde ona modellik yaptım. Bu bizi çok yakınlaştırdı. Modelliğim kısa sürdü, ama unutamayacağımız kadar çok eğlendik. Beni olduğumdan güzel ve genç çiziyordu. Bunu hoşuma gitsin diye yapmadığını beni öyle gördüğünü söylüyordu. Biz bunlarla eğlenirken sorunu da ortaya çıkardık.
Ç.A nın yanında baba, oğlu G.A daki erkeklik özelliklerinden söz ederek, her ortamda oğlunu aslan yapıyordu. Hem genç oğlu hem de gelişen ya da gelişmeye aday olan kızı için, iyi bir baba örneği sergilemediği ortadaydı.
Olayı anneyle paylaştık. Anne konuşmak istedi, ama yapamadı. Sonunda Ç.A babasıyla bu olayı kendisi konuşmaya karar verdi. Gerekli cesareti toplaması için ona yardım ettim. Babası olgunlukla karşıladı, hatasını hemen kabul etti. Af diledi farkında olmadığını, aslında Ç.A yı oğlundan da güçlü buluğunu söyledi. Sorunlarını çözmek çok kolay oldu görünse de, baba kendini kızının olmadığı, bizim anneyle oturduğumuz ortamlarda eleştirdi. O kendini eleştirdikçe işin başında konulamayan annenin özenle eşine koçluk yaparak onu rahatlattığını gördüm. Ben de bunu kendi başarım kabul ettim.
Büyük Düşünen Yetişkinler
Çocuğunuz geleceğin büyük düşünen genci olsun. Geniş düşünmek başarıya taşır. Seçmek için ortada birkaç olay, şekil, kişi ya da iş olmalı ki seçilsin. Her olayda olduğu gibi evladınızı büyük düşünmeye yönlendirebilmeniz için, onu çok iyi tanımanız ve fırsat vermeniz gerekir. Hangi konuda genişleyen bir dünyası varsa, o dünyasıyla olan ilişkilerini güçlendirin. Ona yardım edin. Yeni fikirlerle, dergilerle, görsel yayınlarla, deneyimlerinizle yolunu aydınlatın. Onun rahat konuşmasına izin verin. Konuşurken yaptığı yanlışları, düşüncelerinin kabul edilir olmadığını yüzüne vurarak onu susturmayın. Bırakın size konuşsun, açılsın...
Önünde Diz Çökün
Küçük bebeğinizin önünde diz çökün. Sevgiyle çenesine dokunun size bakmasını sağlayın. Tekrar tekrar onu sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin. Kaçmaktan, gitmekten, bırakmaktan, yılmaktan, asla söz etmeyin. Her an yanında olacağınızı bilsin. O ağlasın, ama siz ona bakın konuşmaya çalışsın. “ağlarsan isteğin yapılmaz” deyin, kısa bir cümle kurun. Yine devam edin, sözleriniz kalabalık olmasın, anlaşılır olsun; “ağlarsan yapmam” “konuş” Ama ağlamaya devam ederse, yapmayın. Bunu sadece bir kez uygulamanız yetecektir. Doğru bir uygulama zamanı, seçme şartı vardır.
Çocuklar genelde konuşturulmadıkları için ağlarlar, bazen niye ağladıklarını bile unuturlar. Onu konuşturun bebeğinizle yüz yüze bakışmanız onun için çok önemlidir. Onu kucağınıza almak yerine önünde eğilin, diz çökün ellerini tutun, o ağlasa da siz okşayın. Kızgınlıkla yüzüne bakmayın, onu gerçekten anlamak istediğinizi gözlerinizde görsün.
Çocuğunuz Hayır Diyorsa
Otuz iki haftalık çocuklarıyla ilgili koçluk yapmamı isteyen B.Y’nin küçük Emre’si ailesiyle konuşma replikleri hazırlıyordu. “Teyze sen bana, Mor plaja gitme de”
“Emre sen Mor Plaja gitme”
Emre;
“Hayır gideceğim”
“Sen bana, salıncakta sallanma de”
“Emre lütfen salıncakta sallanma”
Emre;
“Hayır sallanacağım”
Bazen bu replikler uzadıkça uzuyor, yenileri ekleniyordu.
Ben Psikolog Mutlu Barış’ın Bodrumlular için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Mutlu kardeşimiz Bodrum’a olan hayranlığından ve sevgisinden dolayı yaşamına Bodrum'da özel bir hastanede devam ediyor. Psikolog kardeşim yabancı yayınları, değişen dünyayı en iyi izleyen psikologlardan biri bence. Önemli kitapları elinde görürüm. Çok okuyan, çok yazan kardeşim gerçekten bu işi hakkıyla yapan biri. Lisan bilmesi tabi ki onun en büyük avantajı.
Ben onu ilk iş yerindeki anketleriyle sosyal çalışmalarıyla tanıdım. Şimdi de, Bodrum’da yüzlerce aileye ve tatilci kişilere çocukları konusunda da destek verdiğini biliyorum. Değerli kardeşim; “çocuğunuz bırakın hayır desin, hayır demenin zevkini doya doya yaşasın” der, Mutlu Barış, “keyfini çıkarsın.”
Ama isterseniz; çocuklarınıza “hayır” demesine fırsat vermeden de yaklaşabilirsiniz. “biliyorsunuz ki kırmızı ayakkabı diye diretecek. Belki de siz önüne koydunuz diye giymeyecek. O zaman karşısına iki ayakkabıyla çıkın, üç giysi koyun. Bu mu? Bu mu? Ya da bu mu? Diye sorun. Onlardan birini seçecek.” Düşünmesine fırsat kalmayacak, sizin seçiminizden birine “evet” diyecek, siz de uzlaşmış olacaksınız.
Görüyorsunuz küçük akıllılarla uğraşmak hiç de bir psikolog desteğiyle zor değil.
Her zaman evet diyen bir çocuk mu istersiniz? Hayır deseydi neler olacaktı… O kendi giysisini seçmenin planlarını kuracak, belki de güzel bir giysi modeli yaratacaktı. Bu giysi bazen sizin ona hiç almadığınız, dolaşırken vitrinlerde görmediğiniz bir giysi olacaktı. Çocuğunuzun gelecekte büyük düşünmesini istiyorsanız hayır demesinin çok üzerinde durmayın. Yeter ki bunu bir inatlaşmaya dökmesin. O zaman ne yapacağınızı sanırım biliyorsunuz. Yolunuz Mutlu Barış kardeşimizin değerli önerilerinden geçecek.
Bazı Alışkanlıkları Edinmesi
Çocuğunuzun modeli sizsiniz, sizi örnek alacağına göre öncelikle siz kendinizi bu konuda eğitmelisiniz. Kendinizi dinlemeyi öğrenin. Dinlediğinizde eğitmeyi de deneyin. Dinleme ve konuşma alışkanlığınızı çocuklarınıza verin. Onlarla detayları konuşun. Konuştuğunuz şeyler sadece; iş bitirmek, öğretmek, yönlendirmek için olmasın. Eğitmenlerin ve psikologların ince ayar dedikleri iletişim metotlarıyla yaklaşın. Tartışın, tartışırken konuşmalarına, anlatmalarına, yanlış da olsa yorum getirmelerine izin verin. Saygı duyuyorum deyin, “ama” diye başlayan cümlelerle de olsa fikrinizi çok kısa ve anlaşılır şekilde söyleyin. İşi başarıyla bitirme yoluna onu da ortak edin. Fikirlerinden yararlandığınızı çok sevgili çocuğunuza yürekten hissettirin. Onun gelecekte büyük düşünmesini gerçekten istiyorsanız, onunla uğraşmaktan yılmayın. Sizin en güzel sohbetleriniz çocuğunuzla olsun. Defalarca anlatın, anlattırın. Konuştukça rahatlayacak, düş dünyası gelişecek.
İYİ YAŞAM İÇİN KOÇLUK
Sadece Çocuklarınızla Beraber Olun Yeter
İyi insan, iyi yaşam için yaşam koçluğuna soyunun. Onlar sizin en kıymetli varlıklarınız, çocuklarınız, canlarınız. Sizin kanınızdan oldular; birer parçanız.
İşe Kendinizle Başlayın
Bu gün dünyada iyi insan olma ve iyi yaşama adeta bir sanat haline dönüştü. Bunu yapabilen insanlara başarılı gözüyle bakılıyor. Sadece topluma değil kendinize de değer vermeniz gerekiyor.
İyi yaşamak bir lüks olmaktan çıktı desem daha rahat anlatabilirim. Uygunsuz davranışlar, mutsuz bir yaşam sadece kaderiniz değil, sizin beceriksizliğiniz olarak değerlendiriliyor.
İnsanlar güzelliklerden tat almaya tabi ki önem verecekler, ama güzellikleri kadar ruhsal yaşamlarının da düzgün olmasına dikkat etmek zorundalar. Her ne kadar ; havaalanlarında, danışmanlık şirketlerinde, medyada, halkla ilişkilerde ve daha bir çok göz önündeki önemli işlerde birbirinden güzel ve bakımlı genç hanımlar, yakışıklı beyefendiler çalıştırılmış olsalar da; ruh sağlığı yerinde olmayanlar başarı sağlayamıyorlar. Güzellikleriyle başarıya taşınamıyorlar. Değişik anketlerle, gerilim testleriyle(Çok kullanılan stres sözcüğü yerine gerilim-“bırak stresi kullanma onu züppeler kullansın” Sami Karaören Cumhuriyet Köşe Yazarı.
şahsıma bir önerisi yıl 1980) bu gençlerin sağlık durumları kontrol ediliyor. İş başarısına; vücut güzelliği, alınan eğitim, birden fazla konuşulan dil asla yetmiyor. Bulundukları basamakta kalabiliyorlar, tabi ki ruhsal testlerde başarısız olanlar.
Dinlemeyen, anlamayan, sonuçlandırmayan, hırçın ve kavgacı; en önemlisi de UZLAŞMAYI beceremeyen başarısız gençler yetiştirmenizi kadere bırakmayın.
Gençleri bozan bazı etkenler var. Bağımlılık yaratanlar; sigara, alkol, uyuşturucu. Keyifle içilen kadeh içki; direksiyona geçmezseniz hoş görülse de; çağımız sigara ve uyuşturucuya tamamen karşı. Bunların aşırı kullanımının getirdiği düzensiz yaşam, avare günler gençleri başarılı iş yaşamından uzaklaştırıyor. Uyuşturucuyu yine de bütün bunların dışında tutmak gerekiyor. Gençler bir kez bile uyuşturucuyla karşılaşmamak için ellerinden ne gelirse yapmalılar. Ne eğitim, ne para, ne kuvvet; uyuşturucu karşısında gençleri ve ailelerini barındırabilir. Bazen iki gramlık uyuşturucu bir kez kullanımla şizofren edebiliyor, bilinç altına atılan kişilikleri açığa çıkarıp, bireyi mutsuz ve hasta edebiliyor. Başımlılık için konuşmaya bile gerek yok. O bir siliniş, yok oluş Yaşantıdaki bütün güzellikler boşa gidiyor.
İyi İnsan Olmanın, İyi Evlat Yetiştirmenin Başlangıcı
Kendimizi tanımayla başlar. Hemen ardından; kendini bilme, kendini sevme, kendini sayma gelir.
Kendini seven gelişir, geliştirir. Siz kendinizi sevmezseniz sevdikleriniz kendilerini sevmeyi bilemezler, öğrenemezler...
Gelişme nerede başlar?
Neler vardır içinde? Diyerek bu iki soruyu kendinize sormaya başladıysanız veya soruyorsanız; doğru insan olmanın ve doğru çocuk yetiştirmenin kurallarını uygulamaktan yanasınız demektir. Bu özelliğiniz size yol gösterecek kapıları aralıyor.
Bu da neymiş? Deyip; umursamaz bir yapıya bürünüyorsanız, tehlike çanlarına kulak vermek zorundasınız. Belki çıkmazda değilsiniz, ama bir şekilde tehlikeye yakınsınız demektir.
Üzerinde düşüneceğiniz konular belli. Toplumun değer yargıları da ortada, sizin hiç kimseye ihtiyacınız yok. Lütfen kendinizi tanıyın. Ne istediğinizi, nasıl yaşamak istediğinizi bilin, bunu çocuklarınıza aşılayın. Geç kalmadınız, kaç yaşına gelirse gelsin genç evladınıza aşılayın yeter.
A) Sosyal ve Kültürel Gelişme
a)Düşüncelerimizin Gelişmesi
b)Yaşama Tarzı
c)Karakter ve Ahlakı Sorumluluk.
C)Hayatın Gizli Sınavlarıyla İç Varlığın Gelişmesi
a) Namusumuzdan küçük fedakarlıklar karşılığındaki başarıyı itme.
b) Düşüncelerin disiplini
D)Azmin Fonksiyonlarını Kavrama
E)Toplum Yaşamına Uyma
a) Dinleme sanatı
b)Emretme sanatı
c) İnsanları tanıma sanatı
d) Yaşamdan zevk alma sanatı
e) Karşı cinsle anlaşma sanatı
F) İşte veTicarette-Toplumda Dürüstlük ve Ahlak
a)Centilmenlik
“Hangi iş veya mesleği seçecekseniz seçin, kendi ömrünüzden uzun sürecek ideal ve yüksek değerler için yaşayın.”
Suna Kıraç
1987-1988 Vehbi Koç Vakfı
Koç Özel Lisesi 120 İlk Mezunları İçin
MUTLU ÇOCUKLAR YETİŞTİRME
Okulların açılacağı şu günlerde hangimiz çocuklarımıza, MUTLU BİR YIL GEÇİR BİTANEM diye söze başlarız. Anne babalara bence ilk söylenilmesi gereken şey sözcüklerin yaşamı çok etkilediğini söylemek olmalı.
Yaşarken bireyin mutluluğundan daha önemli ne olabilir? Mutluluk sözcüğü bir çok olayı içine aldığı zaman elde edilmesi kolaylaşır. Bunu söylerken çocuğumuz bizim için; annem ya da babam ne demeye çalıştı diye düşünmeye başladığında, galiba derslerimin iyi ve yüksek notlarla dolu olması gerektiğini ima etti diye düşünüyorsa, bu söylediğimizin hiçbir yararı yoktur. Okullarda ve evde basit bir uygulamayla çocuğumuzun mutluluk düşüncelerini harekete geçirebiliriz. O düşünmeye zorlayarak ne dediğimizi bize bir kompozisyon şeklinde yazabilir. Ödev ya da çalışma “anneniz böyle demiş olsa ne demiş ne beklemiş olabilir” şeklinde verilebilir. Böyle bir çalışma sonunda mutluluğun herkes için onlarca anlamı olduğunu görerek sözcük yeni bir anlam kazanır, mutluluk alanı genişler. Herkes kendinden damlalar bulabilir. Hayatımız o damlarlın birleşmesiyle şekillenir.
Sözcüklere Anlam Yükleme
Bazen ağzımızdan çıkan bir sözcükle en sevdiğimizi incitebiliriz. Onun alınganlı ya da yanlış anlaması diyerek savunmaya geçebiliriz. Biz böyle inciten ve sonra da suçu karşımızdakine yükleyen biriysek, çocuğumuzun ya da gencimizin bizden farklı biri olacağı düşünülemez. Çocuk sözcüklere geniş anlam yüklemeyi küçük yaşta öğrenebilirse beklentilerine de rahatlıkla kavuşabilir. Bunu düşünceyle yapabilir. Her sözcüğü değerli bir nesneymiş gibi düşünerek. Dolaştığı olan soyut kavramlarla dolu olsa da doğru bir yerlere gelecektir. Bazen bir trajedi gibi algıladığı yaşamını mutluluğa döndürebilir.
Bunu bir Polyanlacılık gibi algılamış olmaz mıyız? düşüncesine girmemelisiniz. Sözcüklere hoşgörüyle yaklaşmak, nerdeyse çağımızın değer yargılarından biri olmaya aday bir özelliktir. Benim yazdığım yurt dışında ve yurt içinde küçük gruplar halinde uygulamaya başlayan RAY EĞİTİM sisteminde ciddi bir anlam oluşturuyor sözcükler. Bireyin mutluluğunun çok önem kazandığı sistemde mutsuzlukları yaratan şeyin bazen sözcükler olduğuna karar verilmesi sistemin bir parçası. Beynin programlanması gibi bir şey bu.
Geniş Anlamlı Sözcükler
Özellikle insan, öocuk yaştan başlayarak nezaket sözcüklerinin, duygusal sözcüklerin, yaşamına yön veren sözcüklerin kendisi için neler ifade ettiğini bilmeli. O sözcüklerin hangi kapıları açtığını küçük yaşta öğrenebilirse sıkıntılı günlerini kolaylıkla geçirebilir. Hangimiz bir “lütfen” sözcüğü ile yumuşamayız. “ne olursun?” diye yalvaran biri yerine karşınızda “lütfen” diye direnen birini görseniz neler hissedersiniz. “ne olursun?” sözcüğünden sonra verdiğiniz izin, uyduğunuz iş sizi fedakarlık ettiğiniz düşüncesinden kolay kolay alamaz. Burada kullandığımız örnek sözcüğün, sadece örnek olma dışında şu an için hiçbir önemi yok.
Çocuklarınızı Anlam Kargaşasından Kurtarın
Çoğumuzla anlam kargaşası yaşarız. Yanlış bir davranışımız bize zor anlar yaşatabilir, ama bir davranışı yapabilmemiz için karşımızda birisi olması gerekir. Bir el kol hareketi veya öfkeli bir ses tonu. O kişi bizim bu incitici davranışımızı o anda taşıdığımız diğer durumlarımızla yumuşatabilir. Ama telefonda söylenen bir söz, yazılan bir cümle çoğu zaman bize hiçbir sunumumuzun yardım edemeyeceği zorluklar içinde kalmamızı neden olur. Konuşurken, yazarken çok dikkatli olmamız gerekir. Söyleyeceğimiz sözlerin karşımızdakini nasıl etkileyeceğini bilemeyiz. Nasıl etkileyeceğini bilirsek bu bizim kaliteli ilişki ve yaşam avantajımız olur.
İç Dünyamızla Bağlantısı
Sözcüklerin iç dünyamızla derin bir bağlantısı vardır. Sözcükleri dar anlamda düşünmemeliyiz. Onları genişletebilirsek, iletişimimiz kolaylaşır, mutluluğumuz artar. Örneğin; MUTLULUK sözcüğü bizim için pek çok şeyi ifade ediyorsa mutlu olmamız kolaylaşır. GÜVEN sözcüğü de yaşamımızı çok etkileyen sözcüklerdendir.
Özellikle çocuklarımızı BAŞARI sözcüğüyle bunaltmamalıyız. Başarının anlamı bir sınavı kazanmak, biriyle iyi geçinmek ya da istediğin bir şeyi elde etmekle eşleştirilmemeli. Başarı, Güven, Mutluluk, Sevgi, İlgi, Beraberlik, eğlence gibi sözcüklerin alanları dar olmamalı. Aile içi konuşmalarımızda, gece oturmalarımızda bu sözcüklere geniş alanlar yaratmalıyız. Çocuğumuz başarısını yalnız sınava bağlamamalı, kendisinin en iyi yapabildiği şeyin de bir başarı olduğunu kabul edebilmeli. Çocuklarınızla yapacağınız konuşmalar onun mutluluğunu sağlayacak.
Her şeyden zevk alan, başkalarına saygılı, sonucunu düşünen, kolay bunalıma girmeyen gençler yetiştirmek istersiniz sanırım. İş size düşüyor, projeyi çizen de ortaya koyan da sizsiniz. Yükünüz çok ağır, ama benden bu kadar dememelisiniz.
Posted by filiztosyali at 7:23 AM | Permalink | Comments (0)
Çocuklarınızın yeteneklerini geliştirin(Hattuşaşlı Bir Çocuk)
deneme
Çocuklarınızla kuracağınız göz kontağı sevginizi anlatmanın en iyi yoludur. Onlara bakmaktan korkmazsanız, sevmekten de korkmazsınız. Göz kontağı bebeklik de başlamalı. Ona mutsuz ve sevgisiz görünmeyin. Onlar sevgisiz büyüyemezler, gelişemezler. Bebeğinizi kucağınıza alın okşayın, saçlarına dokunun, gözlerine bakın… Kucağında bebek olduğunu unutacak kadar uzun süre tutmak size bir şey kazandırmaz, bebeğe de kuru bir alışkanlık. Sesinizle, sıcaklığınızla, bakışlarınızla birlikteliğinizi hissettirecek aralıklarla en iyi yolu seçtiğiniz ortada; onu, sevecenliğinizle kucaklıyorsanız. Sevgiyi hissettiriyor, öğretiyorsanız onu geleceğe hazırlıyorsunuz. Bunu bebeğe her kim yaparsa yapsın yararlıdır. Annenin bakışları, annenin okşaması annenin mırıldanması çok farklıdır.
Aile Bebek Büyütmede Yol Alabilir
Şu anda dört aylık bir bebeğe koçluk yapıyorum. S.K Aile ile yeni bebek doğduğunda tanıştık. Nasıl yıkanır? Telaş içindelerdi. Hastane malzemesi satan mağazaların birinden kâğıt keseler aldık. Daha önce bu keseleri hiç görmeyen anne çok şaşırdı. Keseler yatağından kalkamayan hastalar için hazırlanmıştı, ama bebek yıkamada çok kullanışlıydı. Bunu onlara söylediğimde hemen yollara dökülüp o keselerden getirdiler. Bebeğini farklı ve değişik bir keseyle yumuşacık ovalayan anne çok mutlu oldu. Banyo yaptırmak önemliydi. Bütün düşündüğüm banyonun sevdirilmesiydi. Telaşlı aile büyükleri bebeğin korkularını içlerinde yaratıyorlardı. Oysaki bebek rahat ve suya girmekten onu yıkayan annesi gibi mutluydu.
Benimle tanıştıktan sonra bebek banyo yaparken hiç ağlamaz oldu. Ev sakinleri banyo saati gelince telaş olmaması gerektiğini öğrendiklerinde sorun çözüldü. Bebek yıkanmaya hazırlanırken, su sıcak ya da soğuk diye bağırmıyorlar, her şey sessizce kontrol edildikten sonra beş dakika içinde bebek yıkanmış oluyordu. Telaşsız başlayan bir banyo bebeğin de hiç ağlamadan suya girip çıkmasını sağlıyordu.
Bebek Ağlar
Ayni bebek yeni doğduğunda duygularını tek anlatma yolu ağlama olduğu için sıkça ağlıyordu. İçinde bulunduğum konum nedeniyle bu böyledir diye yaklaşmak istemiyordum. Bebeğin ağlaması anne babayı çileden çıkarmaya yetiyordu. Çok hasta sanıp doktora koştukları da olmuştu. Ağladığında sağlıklı olduğunu düşünmeleri gerektiğini anladıklarında, ağlamanın dışında çıkaracağı sesler de başladı. Sesler bir ayın sonunda görüldü. Anne babaya göre bebek eskisi kadar sorunlu değildi. Ağlamanın bir iletişim şekli olduğunu anlayamadan, bebek onlarla haberleşmeye başlamıştı.
Bir ayın sonunda kendisini başka seslerle anlatacağını siz biliyordunuz dediklerinde iki üç aylık olmuştu. Ben onlardan bunu duyunca rahatladım, beraberliğimiz boşa geçmemiş oldu.
Ona yardım edin
Ellerine oyuncaklar verip avuçlarını açmak. Saçını okşamak, kollarına minik minik spor hareketleri yaptırmak bebeğin rahatlamasını sağlar. En önemlisi de duyguları. Ona bir ritim içinde sesler çıkarmayı asla ihmal etmeyin. Şarkı mırıldanın neşeli olsun. Gülün, gülerek bakın; güler yüzlü görünsün.
En önemlisi bebeğinizden gözlerinizi hiç kaçırmayın gözünüz üzerinde olsun. Sadece korumayın, sevgiyle baksın göz bebekleriniz… Bakarken ne kadar sevdiğinizi düşünün, söyleyin. Henüz hiçbir şey bilmeyen bebek sevgiyi anlayacak, sevildiğine inanacak. Onun ilk altı yılı o kadar önemli ki, bütün değer yargılarının oluştuğu bir dönem. Karakterinin en uzun oluşum yolu… İnanç ve değer yargıları bu dönemde kazanılır, yetişkinliğinde yaşayacaklarını etkiler. Anne ve baba açıkçası bebekle ilgilenen kişiler onun yaşamına yön verirler. Paylaşmayı, ilgi ve sevgi görmeyi bu yaşlarda öğrenir. Onu büyütenler ön koşulsuz, beklentisiz her şeyi vermek zorundadırlar.
Hadi bebekleri ve çocukları sevmeye. Ama unutmayın büyüdükçe daha çok sevilirler.
Posted by filiztosyali at 4:44 AM | Permalink | Comments (0)
Wednesday, October 25, 2006
Yaşam Koçu
Bazen bomboş cepleriyle zengin olduğunu söyleyen, bazen zengin olma hayallerimizi dinleyendir yaşam koçumuz. Bazen de bütün parasına rağmen ne alacağına karar veremeyen mirasyedinin dünyasındadır yaşam koçluğu.
Paradan puldan ve şöhretten daha önemli değer yargılarımız bu gün de var.
Tutkuların zamanla tutsaklığa dönüşmemesi, zamanı iyi kullanmak isterken saatin esaretine karşı çıkılması; teknolojinin çekiciliğinden sarhoş olmamak içindir yaşam koçuyla dostluk.
Korkularımızı uzaklaştırmanın yolu, yapamadıklarımızı yapmanın gururu, başarının anahtar deliğine ışık tutandır yaşam koçu. Yalnızlığımızın altında ezilmememizi sağlayandır yaşam koçu.
Konuşmayan, kağıt kalemle planlar yapmayan, gözlerinde parıltıyla, yolumuzdaki güveni sağlayandır yaşam koçu.
Mutlu olma hedefimizi destekleyendir yaşam koçu.
Bazen anne, bazen, baba, bazen bir akrabamız; bazen de daha önce hiç karşılaşmadığımız biridir yaşam koçu.
Bir kitap, bir seyahat, bir güzel koku, uzaktan gelen bir ses; hiç düşünmediğiniz bir kişi ya da doğadan bir canlı; belki de bir nesnedir yaşam koçu.
Deneyimlerimizi paylaşabilsek ne güzel olur. Sevdiklerimiz yaşama biraz daha olgunlaşmış olarak başlayabilirler.
Posted by filiztosyali at 7:49 AM | Permalink | Comments (0)
Thursday, October 19, 2006
Posted by filiztosyali at 10:14 AM | Permalink | Comments (0)
SPORLA AŞK ACISI YENİLİR
Genelde mutsuz olduğumuz zamanlarda bize spor yapmamız önerilir. Hiç nedenini düşündünüz mü?
Bu gün uzmanlar yüreği kasıp kavuran, yaşam kalitemizi düşüren karşılıksız aşka bile çözüm üretecek kadar güçlendiler. Çikolatanın özellikle sakinleştirdiğini herkes kabul ediyor. Birçok gencin kilo alma korkusu nedeniyle uzak durduğu çikolatanın böyle bir rahatlatıcı özelliği olduğunu ben de söylemeliyim.
Kaybedilen Sevgili
Sevgilisini tamamen kaybeden G.T ye önerebileceğim ilk şey spor yapması oldu. Onu kaybettiğini kabul etmişti, ama acısına dayanamıyordu. Bunun nasıl bir çözüm olabileceğini ben de deneyerek görmek istedim. Onları ayıran bir trafik kazasıydı.
G.T sabah ve öğleden sonra koşmaya başladı. Koşmaya başladığında bu işi yorulana kadar yapıyordu. Koluna saat takmadan nereye ulaşacağına önceden karar vermeden koştu. Ben onu bir kır kahvesinde bekliyordum. Önümdeki su dokunu doldururken aklım hep ondaydı. İlk gün G.T koşudan çok yorgun döndü. Düşünecek, belki de acı duyacak halde değildi. İkinci gün tamamen farklıydı. Koşusunu yarıda bırakmıştı. “koşmak aptalca bir şey” diyerek beni de umutsuzluğa sürükledi. Bir yaşam koçu için umutsuzluğa düşecek kadar çaresizleşmek bu işin en zor yanıydı. Kendimi toparladım, bir sonraki gün her şeye rağmen koşmasını sağladım.
Ona satranca benzeyen bir oyun olan TRİDOM(Okey taşına benzeyen ve taşlarla oynanan bir oyun.)
Bir hafta sonra TRIDOM oynarken mutluydu diyemem, ama en azından arada sırada gülebiliyordu.
Mutsuzluktan Sporla Kurtulun
Çoğumuz yabancı filmlerde sevgilisinden ayrılan bir gencin deliler gibi koştuğunu, mutsuz bir haberle sarsılan bir gencin spor salonuna yöneldiğini yıllarca yabancı filmlerde izledik. Bu yıllarda Türk dizlerinde ve filmlerinde de bu tür görüntülere rastlıyoruz. Nedenini hiç düşünmeden kendimizin de uyguladığı olmuştur. Çoğumuz niçin sporla sakinleştiğimizi gerçekten bilmeyiz.
İnsan vücudu oksijenle beslenir. Kanın taşıdığı oksijen ve besinler vücudun sağlıklı olmasını sağlar. Spor yapan ergen gençler diğer gençlere göre o dönemlerini daha sakin geçirirler.
Buna rağmen bazı gençler spor yapmayı hiç sevmezler. Her ne kadar dedelerimizden bize kalan miras sözlerin arasında, spor yapmanın yararlarını anlatan birçok söz olsa da; gençler spor yapmayı sevmiyorsa bu eğitmenlerinin ve anne babalarının hatasıdır. Gençlere spor sevdirilmeli. Spor gençlerin yaşamındaki yerini doğru bir şekilde alırsa, ergenlik dönemini sorunsuz geçirmelerinde en önemli yolu açmış oluruz.
Sevdirmenin Yolu
Spor yapmasını istemeden önce yararları anlatılır, bir iki olayla kanıtlanırsa, spor yapmaya özeneceklerdir.
Gençlere söyleyeceğimiz spor yapmanın yararlarıyla ilgili başlıca şeyler sıralanabilir. Bunları bir sohbetin içine sokmalıyız. Uygulamayı gence bırakmalıyız. O bizim olmadığımız yerde, canının istediği şekilde uygulasın diye fırsat vermeliyiz.
Kişisel etkinliği arttırmada sporun yeri çok önemlidir. Bazen 10-20 dakikalık eksersiz doğru düşünmeyi, kolay sorun çözmeyi yaratır. Daha iyi bir uyku, ağrılardan korunma, endişelerden arınma, güvenme duygusunun gelişmesi düzenli yapılan sporda gizlidir. Beden üzerinde görülen etkileri olan sporun, ruhumuzda yarattığı etkiler kalıcıdır. Genç spor sonrası kendini yorgun değil dinlenmiş hissetmelidir. Spora eğlenceyi düşündürecek eklemeler yapılırsa daha da etkili olur. Spor sonrası gidilen yer, birlikte olunacak arkadaş ve bazen dinlenecek bir şarkı bile daha çok sevmeyi sağlar.
Gence Sporu Sevdirmek
Kırk beş dakika ile sınırlı dersler, bazen de uzayan antremanlar gencin spordan nefret etmesine neden olmaktadır. Süreyi uzatıp kısaltarak, her gence göre yeniden düzenleyerek sevdirilebilir. Bu günkü okul spor programlarının bunu yapabileceğinden çok emin değilim. Anne babalara ve eğitim koçlarına büyük iş düştüğünü düşünüyorum. Aşk acısından kurtaran, bağımlılıktan da uzak tutan en önemli dosttur spor. Çocuklarımızı bu vefalı dostla tanıştıralım, sevmesini sağlayalım.
DEĞİŞİM YOLUNUZ
Başkaları değil ama siz sizi gayet iyi tanıyorsunuz. Ne kadar da iyi özellikleriniz olduğunu fark ettiniz, boşu boşuna sıkıntılı dostluklar yaşadığınızı anladınız.
Bundan sonrası çok kolay olacak.
Amacınız; kağıdın arka yüzüne not ettiklerinizi de azaltmak. Hedefiniz; kağıdın ön yüzüne not ettiğiniz iyi özelliklerinizi fazlalaştırmak.
Biraz size garip gelse de ilginç bulmalısınız. Kilo vermek, ya da birinden vazgeçmek... Ders .alışmaya başlamak, yapamadığınız işlerin sıkıntısı gibi sorunlar yaşıyorsanız notlarınızı özelleştirmelisiniz. İstediklerinizi yapmanıza mani olan özelliklerinizi, etkenleri kağıdın arka yüzüne; yapmak için uygun özelliklerinizi ön yüzüne yazın.
Yaşam Koçunuz İş Başında
Erken uyanamıyorsunuz bu sizin her şeyinize engel oluyor. Bir gün önce erken uyanmışsınız gibi hayaller kurun neler yapabileceğinizi düşünün. Kendinizi erken uyanmış gibi ödüllendirin.
Yirmi bir gün yani üç hafta kendinizi zorlayın. Sevmeden, istemeden; ama mutlusunuz gibi davranın. 21. gün kendiliğinden işler yoluna girecek. Bu süreci yaşam koçunuzla geçirebilirsiniz.
Ben yürümekten nefret eden biriydim. Asla yürüyeceğime kimseler inanmazdı. Benim yürümememin nedeninin biraz da çevremdeki dostlarımdan kaynaklandığını anladım. Onlar bana “sen yürümezsin” diyerek yaklaşıyorlardı.
Onlardan ayrı bir yerde yürümeye başladım. Azar azar... Yavaş yavaş. Bunu bir yürüme saati şeklinde yapsaydım, benim için zor olacaktı.
Günde üç kez arabanıza biniyorsanız, üç dışarı çıkışınızın birini arabasız yaparak başlayın. Yani yürüme saati koymayın, spor yapıyor gibi olmasın. Önce biraz zorlanacaksınız. Gittikçe kendinizin daha istekli olduğunu göreceksiniz.
S. Fatoş
S.Fatoş’un yaşamı bir fincan kahveden vazgeçmesiyle değişti. O da her şey demek değildi. Fincanlar ve kahve onu evde beklemeye mahkumdu. Ne zaman isterse içebilirdi.
Onunla konuştuğumda ben de yürümekten hoşlanmıyordum. Önce uzun uzun dertleştik. Arabayı yaşantından çıkar dediğim de henüz buna kendim bile inanmamıştım
Fatoş- Nasıl yani, arabasız mı yaşamamı istiyorsun? Çocuklar kıca bir sürü iş var üstümde.
Ben-Evet arabasız olacaksın. Araban olmayacak dedim.
Fatoş- Sen benim bütün işlerimin yarım kalacağını bilmelisin
Ben- Hayır, asla yarım kalmayacak.
Fatoş- Bunu nasıl yaparım? Diye sordu.
Bu soruyla yürümeye hazır olduğunu anladım. Ona yardım elimi uzattım. Birlikte yürümeye başladık. Ben de o da. Üç hafta sonra yürümekten zevk almaya başlamıştık. Zevk almamızın bir çok nedeni vardı. Yürürken pek çok arkadaşımızla karşılaştık. Göz zevkimizi okşayan şeylere rastladık.
S. Fatoş banyo saatinden önce çok fazla oyalandığını, bir fincan kahveyi bahane ederek banyosunu geciktirdiğini kendisi buldu. Banyodan önce kahve içmezse dışarı daha vakitli çıkabiliyor, gideceği yere zamanında yürüyerek ulaşabiliyordu.
Fatos işlerini yürüyerek yapmaya başladı. Önünde bir yol vardı ve o yürüyeceği yoldu. Araba için son durağa gitmedi ama, ineceği durağına gelmeden indi; randevu yerinde bekleyeceği on dakikayı yürüyerek yani hareket ederek geçirmeye başladı. Evine bir durak kala iniyor, bazen iki durak yürüyüp arabaya biniyordu.
Mahallerine yeni açılan yüncüyü, fotoğrafçıyı fark etti. Çocuk bahçesinin pırıl pırıl olduğundan, söz etti. Yürümek onu sosyalleştirmişti. Bunu spor olarak yapmaya kalksa asla yürümeyecek dizlerinin ağrısından kurtulamayacaktı.
Karakter Eğitiminde
Modelin Katkısı
Çevremiz çocuklarımızı tıpkı bir hamur gibi yoğuruyor. Bu hamurun suyu, tuzu ve mayalanması birçok şartları gerektiriyor. Hamurumuz, yani çocuklarımız her şeyden etkilenebiliyorlar. Dayılar, teyzeler, bazen bir komşu kızı ya da komşumuzun bir daveti bile bizi etkileyebilir. Ama çocuklarımızın ilk örneği daima bizleriz. Bunu hiç unutmamalıyız. Bizim kadar etkileyen hiçbir şey yaşantısına giremez. Bazen kopyamız olup çıkan çocuklarımız işte bunun sonucu. Böylesine etkileyeceğimiz belli. Bazı şeyler yaparak; ya da önlemler alarak, çocuğumuzun beğenmediğimiz huylarımızdan uzak durmasını sağlayabiliriz. Bunu yapabilmemiz için çocuğumuzla aramızda sıkı bir bağ olması gerekir. Bu bağı koparan en etken şey yalandır. Size olan güvenini sarsar. Yakalandığınızda iş biter.
Çocuklarınıza Asla Yalan Söylemeyin
Beyaz yalanlar da çocuklara söylenmemeli. Onu doğru sözlü olmaya alıştırmak zorundasınız. Doğru sözlü olması demek dürüst olması demektir, sorumluluk sahibi olması demektir. Karakter eğitimimde çocuğa verilecek ilk özelliklerden biri sorumluluk duygusudur. İradesine sahip olmayı bilmek, kendi kendine yetmeyi bilmektir. Biraz daha ileri gidersek; eğlenmeyi ve seyahat etmeyi bilmek bile bir karakter eğitimi olarak kabul edilebilir. Ama bütün bunları çıkmaza sürükleyen yalanlardır. Açık ve doğru sözlü olursanız sizle büyüyecek olan bir çocuğun yalanlar içine batması olanaksızdır.
Bu Güne Kadar Yalan söylediyseniz
Bu güne kadar yalanlar söylemiş etkilemiş olabilirsiniz. Başkasına söylediğiniz yanlara ortak olmuş olabilirsiniz. Ama siz siz olun. Büyük bir insan gibi onu yanınıza alın ve kendi yalanlarınızın başınıza aştığı işlerden söz edin ve ona günah çıkarın. Sizi gözlemesini isteyin. Hiç yalan söylemediğinize lütfen onu inandırın. O da en kısa zamanda peşinizden gelecek. Bazen anne baba bazen de eğitimciler istemeden bu hataları yaparlar, ama peşlerinde küçük yalancılar bıraktıklarını unutmamalılar.
Bebeğiniz doktora gittiğinizi bilsin, sinemaya da eğlenceye de; ama onun gitmek istemeyeceği yerleri söyleyerek, ondan kaçmaya kalkışmayın. Bir yaşındaki kızınız da, iki yaşındaki oğlunuz da sizin nereye gittiğinizi gerçekten biliyor. Siz onları aldatamazsınız, gelecekte sizi aldatacak yalancılar yetiştirdiğinizi unutmayın
Karakter Eğitiminde Model
Siz bir modelsiniz. Modelliğiniz herhangi bir ajansın sizi kayıtlarına almasıyla başlamadı. Siz anne baba olduğunuz andan itibaren birer model oldunuz. Model bazen bir dayı, bazen bir hala, bazen bir komşu kızı da olabilir. Çocuğun ya da gencin etrafında modeller düzgün olursa yaşam yolu da düzgün bir şekilde çizilir.
Arkadaş Seçimi
Arkadaşlar gerçek modellerdir. İyi arkadaş seçmek bir beceri işidir. Siz çocuklarınızı üzmeden baskı yapmadan kötü arkadaşlarından uzaklaştırmalısınız, ama yerine ayni duygularla koyabileceği iyi ve kabul edilmiş modelleri olmalı.
Lord Collinwold bir arkadaşına şu cümleleri yazar “Arkadaşların ya senin gibi ya da senden üstün olmalı. Kötü bir arkadaş yerine arkadaşsız kalmayı tercih ediniz. Sir Peter Lely kötü çizilmiş bir resme bile bakmazdı. Kaleminin ondan bir şeyler almasını istemezdi.
Gence Başarısının Zevkini Yaşama
Fırsatı Verin
Genelde başarı az insana yapışır kalır. Yaşıtlarındaki başarıya özlem duyanlar, ama başarılı olmayı beceremeyenler bu çok başarılı insanların sinmesine neden olurlar. Başarı tabi ki takdir bekler, ama bunun oranını iyi ayarlamak gerekir. Abartmak başarıyı başarısızlığa dönüştürebilir.
Başarı Yoluna Tıpa Olmayın
Mutlaka çocuğunuzun uluslar arası bir ödül alması gerekmez. Bir televizyon dizisine veya bir filme getirdiği yorumla bile tanıyabilirsiniz. Başkaları da tanıyabilir... Sizin anlatmanıza, ağzınız dolu dolu çocuğunuzun çok akıllı olduğunu herkesin düşünmesini sağlamanıza gerek yoktur. Akıllıdır, başarılıdır, ya da olacaktır. Lütfen bu tavrınızla onun gelecekteki başarı yolunu tıkayıp, başarıdan zevk almasını engellemeyin. Bazen de hırsa dönüştürebilirsiniz. Başkalarını beğenmeyen, eleştiren ve küçük gören birey yaratabilirsiniz.
Çocuğunuzu tanırken yapacağımız başka bir hata da; daha önce çocukla ilişkiye giren bir aile büyüğünün veya deneyimsiz bir eğitimcinin öfkeyle, ya da bir takım menfaat çatışmalarıyla yükledikleri bozuk kişilikleri çocuğunuz adına kabullenmektir.
Tanıdığımızda, bazen en sevdiğimiz arkadaşımızın; ya da yakınlarımızın, bizlere kişilik yakıştırdığını fark edebiliriz. Suçlayan kendimiz de olsak bir başkası da olsa acımasızlık etmeye hakkımız yoktur.
Çocuklarımızın her davranışları eleştirilebileceği gibi her davranışlarının övüldüğü durumlar da olabilir. İkisinin de yarattığı utanç ve sıkılma küçük yaşamı, bazen de genci mutsuz edebilir. İki farklı eleştiriyi de hak etmediğini düşünebilir. Bu onun için taşınması çok zor bir yüktür.
Başarının Araç Olması
Genelde başarının diğer insanlara karşı kullanılması; rahatsız edici bir ortam hazırlar. Beğenilmeyi kabul edememek de beğenilmemeğe benzer sorunlar yaşatabilir. Hak edilmeyen övgü ve yermeler çok önemlidir. Çocuk, genç olduğunda neyi hak edip neyi hak edemeyeceğini düşünemez hale gelir. Bazen çevresinde kendinden daha başarılı arkadaşlarını gördüğünde tamamen bireysel başarılarını yüceltir grup başarılarını elinin tersiyle iter. Bazıları da adeta başarısız olmayı seçer. Haksız başarı sağladığını gizleme savaşına girer.
Grup Başarısını Kabul Edebilmek
Çok başarılı olması gereken bir küçük bey girdiği işlerden hemen ayrılıyor, asla başarılı olamıyordu. 23 yaşında Uluslar arası bir projede görev alan H.Ç o grubun bir şey yapamayacağı, gruba kendisinin de faydalı olamayacağı için ayrıldığını söylüyordu.
Başarısından hoşlanmayacaklarını önceden belirleyerek grup çalışmasına başlıyor, grup içinde daima bireysel başarı arıyordu. Birlikte çalışacağı arkadaşlarına rakipleri gözüyle bakıyordu. Sonunda yalnız biri olarak bir köşede akıllı, eğitimli; ama işsiz biri olarak kaldı.
Evde oturup sıkılmaya başlayınca, üstelik de benzer bir iş bulamayınca gerçeği öğrenmek isteyince sorun çözümüyle birlikte ortaya çıktı. Çözümü de sorunu da kendisi buldu. Ben yaşam koçu olarak genç erkeğin yanındaydım.
H.Ç ile yaşam koçluğu çalışmasına başladığımızda, çocukluk fotoğraflarına bakarak o günlere döndük. İş arkadaşlarından biri H.Ç nin liseden bir arkadaşıydı. Lise yaşamlarında ayni konuya ilgi duymalarına rağmen hiç birlikte grup çalışması yapmadıklarını hatırladı. Bu olay bana pek çok gencin durumunu hatırlattığından dolayı sıkıntı verdi... H.Ç yi ise, çok düşündürdü. Okul içinde böyle bir yönlendirme olmamış, sürekli rakip olarak kıyaslandıklarını çok rahat hatırlamıştı. Ailesi de onu başka karneler, başkasının evine giden belgelere karşı getirdikleriyle değerlendirince; çıkmaza girdiğini anladık. Sonrası psikolog arkadaşlarımızın da desteği ile çözüldü. Şu anda H.Ç iyi bir projede hak ettiği yerde grup çalışmasının zevkini alarak yaşıyor.
Başarısından Utanmasının Nedeni Aile
Aile bana geldiğinde genç çocuklarının yanlış bir davranış içinde olduğundan kesinlikle emin görünüyordu. Sorunlu genç kızları için destek istemelerine fırsat vermeden bir psikolog bulmaları gerektiğini söyledim. Onlara kitaplarımdan ve istatistik bilgimden, ayrıca uzmanlık alanım olan maliyet muhasebesi işimden söz ettim. Eğitim konusunda yaşam koçluğu yaptığımı, ama bunun da çocuğu eğitime yönlendirme üzerinde yoğunlaştığını onlara yardım edemeyeceğimi kibar bir dille anlattım. Sonuçta ben sadece bir gençlik yazarıydım.
Benimle bir beraberlikleri olamayacağını anlatmak istiyordum. Yine de her şeyi dinlemek ve yardım etmek durumunda kaldım. İşin başında aileyi bir psikolog desteğini almaya yönlendirmek olarak baktım.
Genç kız yedi yaşından beri kendisinin zeki olduğunu biliyordu. Zeka testi çok yüksek çıkan küçücük kız çocuğu bu konunun konuşulmasının sıkıntılarını yaşıyordu. Asla zeka düzeyinin bilinmesini istemiyordu. Büyük bir utancın içindeymiş gibi kızarıyordu. Ailesi övünülecek olaydan kızlarının utanmasına bir anlam veremiyordu.
Her ne kadar kızlarından kaynaklandığını düşünseler de görünürdeki tek nedeni anlamak için psikolog olmak gerekmiyordu.
AİLEnin tutumu, özellikle annenin davranışlarıydı genç hanımı etkileyen.
Çocuklarının özelliğinden duydukları gururu küçüklüğünden beri övünme konusu yaptıkları için kızları sıkıntı yaşıyordu.
Anneyle kahvemizi içerken; “bir genç için en zor şey farklı olmaktır. Hiç biri arkadaşlarından farklı olmak istemez” dediğimde, annenin bakışları şaşkınlıktan donup kaldı.
Belki bir psikolog onları görseydi, bazı eksikliklerini çocuklarının üstün özelliğini sergileyerek ortadan kaldırmaya çalıştıklarını söyleyerek anne babaya terapi uygulamaya başlayabilirdi. Ama onlar asla bir psikolog desteğine o an için ihtiyaç duyacak durumda değillerdi.
Birkaç gün üst üste süren sohbetimizden sonra annenin suçluluk duygusuyla çocuğunu övdüğü ortaya çıktı. Anne beş gün içindeki konuşmaları düşündüğünü söyleyerek; “kızımıza çalışmaktan yeteri kadar zaman ayıramadık” diyerek, gerçek nedene yaklaştı. Geçmiş onların bu hatasını gizlemiyordu, ama geriye dönüş yok diye de bir şey yoktu. Anne tatillerini ahşap boyama kurslarında geçirmiş, onu bitirince resme başlamıştı. Yemeğini hazır bulundurmak, havuç suyunu içirecek kadının parasını ödemekle kızının başarısını paylaşmaya hakkı olmadığını yine kendisi o; benim dinlediğim, onun konuştuğu kahve sohbetlerimizden birinde buldu. Genç kız küçük ve sevimli panda yavrusu gibi sevilmekten hoşlanmıyordu.
Ailenin bu hatasını kızıyla paylaşmaktan, kabul etmekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Genç kız başarısının zevkini yaşamaya başladığında anne ve babayla olan sorunları da bitti.
ÇOCUĞUNUZLA ARKADAŞ OLAMAZSINIZ
Çocuğu İle arkadaş olduğunu övünerek söyleyen birine doğru davranıyor diyemem. Bu arkadaşlık içinde mutlaka annenin ya da babanın kendi sorunlarının tartışıldığını düşünmemek olanaksızdır.
E.P anneyle babasının boşanmasına karar vermişti. “onlar boşanırsa ben daha mutlu olacağım, bıktım artık” diyordu. Bütün detaylarıyla annesiyle babasının yaşadıklarını birlikte olduğumuzda anlatıyordu. Onu radyo çalışmaları içinde daha iyi tanıdım. İlk karşılaştığımda dokuz yaşlında minicik bir kızken, karşımda güzel, akıllı ama ne yapacağına karar veremeyen bir genç bulmuştum.
E.P Bursa Uludağ Üniversitesinde öğrenciydi. Başarılı terbiyeli ve hoş bir kız olmasına rağmen, huzursuz ve çekilmez görünüyordu. E.P nin iki kişi arasındaki çatışmayı detaylarına kadar nasıl bildiğini sorduğumda “anneme sor” demekle yetindi. Anne A.P kızıyla arkadaş olduklarını savunuyordu. “çocuğum erken olgunlaştı” Derken evladına yaşattıklarının farkında değildi.
Yetişkinler; aileleriyle, eşleriyle ya da iş yerlerindeki arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunları ruhsal yapılarını ve saygınlıklarını bozmadan çözümleme yollarını bilirler. Özür dilerler, dargın dururlar, tartışırlar, yargılarlar. En az eğitimlimizin bile yıllar içinde geliştirdiği yöntemleriyle kendi ruh sağlıklarını koruyabilirler. Koruyamayanlar zaten toplumdan dışlanmış bireylerdir. Ya uzlaşma masasına oturulur, ya da düşüncelerden geriye adım atılır veya hiç yaşanmamış gibi davranarak unutturulur. Genç biri rahat edeceği çözümleri çoğu zaman üretemez; eşle ilgili dinlediklerine; ayrı ve mutsuz bir yaşamı, iş ile ilgili olanlara; her olanağını kaybedecek kadar kötü günleri yerleştirir. Çıkış yolu bulacak bilgi ve deneyimi yoktur. Genciyle sorununu paylaşan yetişkin, sorunu ortadan kaldırdığında, yetişkin olmayan biri için hala o yara veren bir sorundur.
Çocuklarımıza ve gençlerimize kaldıramayacakları psikolojik sorunları yükleyecek bir arkadaşlık ortamı sağlayarak övünmemeliyiz. Onlar bizim en son dertleşeceğimiz bireyler olmalıdır. Karşısına geçip de şikayet ettiğimiz kişi onun; babası, annesi, halası, teyzesi, belki de çok sık birlikte olduğu bir eğitmeni olabilir. Bu insanlarla yaşanan sorunlarla çaresiz kalan biriyle dertleşince uykuları kaçar ne yapacağını bilemez. E.P nin mutlu olabilmesi için, annesinin; “bunlar sorun, ama ben üstesinden geleceğim” demesi bile yeter diye düşünüyordum. Anne buna yanaşmadı, bana da inanmış görünmedi. Biraz incindim, ama onları çok seviyordum, yardım ederken bir beklentim de yoktu.
Genç E.P reflü denen moda hastalığa yakalandı ve tıpkı annesi gibi panik atak yaşıyor. Bütün bunlara rağmen evliliğe hazırlanan E.P nin mutsuz bir kadın olmaması için nişanlısının ona yaşam koçluğu yapmasını bir ortam yaratıp sağladım.
Başarılı Anne Babanın Genci
Anneni mi seviyorsun babanı mı? Diye soru sorulan çocukların, ne kadar zorlandığını; doğrulukla politik olma arasında bocaladıklarını benim yaşımdaki herkes bilir. Sorulan tarafından beklenen cevap tek olsa da, bazı kötü niyetli insanların niyetlerini gerçekleştirmesine neden olduğu durumlar da yaratır. Sorunun gerisinde yatan düşünceyi çocuk inanılmaz bir akıl becerisiyle fark eder, soran kişiden nefret ettiği gibi karşısındaki en değerli varlıkları kıyaslaması gerektiğini sanır. Üzerinde düşünür, üzülür ve içine kapanır.
Bu tür insanlar arasında yetişen çocuk, genç olduğunda anne ve babasının toplumdan çok üstün yeteneklerini sürekli eleştirmeye zorlandığı için fark etmeye de zorlanır, onlar gibi olmasının imkansız olduğunu sanır, kendinde o yetenekleri ve başarıyı göremez. Görse de bir gün kıyaslanacağını, değersizleşeceğini bilinçaltına yerleştirir. Başarının yıllarda da gizli olduğunu kabul edemez. Başarısız bir kişilikle toplumun karşısına çıkmayı seçer. Başarısız olarak toplumun dikkatini çekmenin kolaylığına inanır. Bu noktada gencin ciddi ve işini bilen bir yaşam koçuna gereksinimi vardır. Gence kendini koç olarak adayan biri varsa yanında olur, göreve başlar. Bütün görevi gençle yürümektir. Tıpkı engebeli bir yolda yürüyor gibi, birbirlerine tutunarak, güçlenerek, dertleşerek.
O KENDİNİ SORGULASIN SİZ İZLEYİN
Saçma sapan olmayan bazı soruları sormayı öğretebilirsek gençlerimiz beklentilerimize yanıt verebilirler. Önemli olan bize yanıt vermesi değil kendisinin yanıt bulabilmesidir. Hiç soru sorulmayan bir genç kendiyle ilgili de düşünmez, bu doğrudur. Sorgulamaya çocuk yaşta alıştırmalıyız. Bu bizim misyonumuzun kalıplarına çok yakın bir bireyin kendine vizyon belirlemesi gibi olabilir. Biz onun vizyonunu belirlemesine destek verecek sorular seçmeliyiz. Sınıflayan, duygularını sarsan, zedeleyen, üzen sorular değil.
Yaşantımda büyük yeri olan babamı bir yemek masası başında “sobayı nereye koysak?” “boruları nereden geçirirsek daha az yakıt harcarız?” sorusunu hiç unutmam. O akşam yemekten aldığımız keyif bir şekilde bozulmuş olsa da(Başka bir konuda niye bozulduğunu anlatacağım) benim tekrar tekrar düşündüğüm, gözlerimin buğulandığı, önemli bir anımdı. Küçük kız kardeşimin yüzünü, oğlan kardeşimin iştahla yemeğini yediğini; annemin o gece çok şık olduğunu hiç unutmam.
CİNSELLİĞİ ÖĞRENMEDE AİLE SORUMLULUĞU
Temel yaşam ihtiyaçlarının endişesini taşıyan bir gençten sağlıklı bir ruh ve yaşam beklentimiz asla olamaz. Bunlar sağlandığında bekleme hakkını yakalarız. Bunlar yemek, barınmak ve üreme gibi ihtiyaçlarıdır.
Ne yazık ki bizim toplumumuzda ”ilk ikisi olağan karşılanmakta diğer üçüncüsüyle ilgili hiçbir aleni yorum ve destek ortaya konulmamaktadır. Bunda toplumun bilgisizliğini ya da tabuları göz ardı edemeyiz. Cinselliği de gencin öğrenme hakkı vardır. Biz ebeveyn olarak bilgilendirmede yeterli olamadığımız noktalarda destek almalıyız. Konuşamıyorsak doğru bilgi veren uzmanların hazırladığı dergi ve kitaplara genci abone etmeliyiz. Ne yapılması, nasıl davranılması gerektiği ile ilgili konferanslara katılmalıyız, bazen birlikte bazen yalnız.
Görmemezlikten gelmek ya da hiç böyle bir gereksinmeleri yokmuş gibi davranmak gence farklı sorunlar yaşatabilir. Yaşının gereği olan bilgilere kavuşmalı. Toplumun yapısı, çocuğun bulunduğu ortam bu bilgilendirmenin zamanını ve şeklini farklılaştırabilir. Genç bulunduğu ortamı tanımalı. Başka toplumları da tanımalı. Yurt dışı gezileri, izci kampları, başka şehirlerde tatil yapmak onun bilgilenmesini, yaşadığı toplumun iyi ve farklı yanlarını görmesini sağlar. Kendi yaşındaki gençlerle birlikte olmak bazı yanlışlarını tartıp, ölçmesini kolaylaştırır.
Genci Biz Bilmeden Sorunlu Yapabiliriz
Yüzümüze çarpılan kapılar, eve hiç de beklemediğimiz şekilde gelen ders değerlendirmeleri, bize ve aile yapımıza uymayan davranışların sergilenmesindeki sorumluluğumuzu unutmamalıyız.. Belirli bir yaşa kadar cinsel bilgiler sorduğu kadar söylenmeli, anlatılmalı, sırf bilgilendirme adına aşırıya kaçılmamalıdır. Öğrenmek istemediklerini de anlatarak onun beynini küçük yaşta karıştırmak ne kadar doğru değilse genç olduğunda da cinsel düşüncelerini sürekli bastırmasını beklemek yanlıştır. Bizler deneyimlerimizle onlara yol göstermeye kalkışmamalıyız, ama en azından doğru kabul edilen deneyimlerimizi paylaşabilmeliyiz. Onun kendisine lazım olan doğruyu ve ona zarar getirecek yanlışı çabasıyla bulmasını sağlamalıyız.
Kızınızın İlk Adet Görüşü
Sert ve sevgisini göstermekten kaçınan anneler çocuklarıyla bu güzel olayı paylaşamazlar. Bazen annelerin bir yıl sonra haberi olabilir. Anneyle kız arasında sıkı bir bağ var ise, anne kızının güvenini kazanmışsa evladıyla bu güzel ve iftihar edilecek gelişmeyi paylaşabilir. Genç kız böyle zamanlardaki temizlik kurallarını en iyi annesinden öğrenir. Onun en yakın yardımcısı annesi olmalıdır. Aşırı büyütmek ya da kabusa dönüştürmek aralarındaki ilişkiye fayda sağlamaz. Baba erkek olduğu için genç kızın ondan gizlemesi doğal olabilir.
Ö.A ile tanıştığımızda babasının adını bile anmak istemiyordu. Görünüşte her şey doğru gidiyordu. Baba evine bağlı eşini seven, kazancını ve zamanını onlarla paylaşan biriydi. Çok kısa bir zamanda Ö.A nin sorunu ortaya çıktı. “babamdan nefret ederim desem, bu doğru değil onu çok seviyorum. Ama aslında sevmiyorum da olabilir” gibi garip bir duygu kargaşası içindeydi. Resim yapmaktan hoşlanıyordu. Ben artistliğe hiç yatkın olmadığım halde ona modellik yaptım. Bu bizi çok yakınlaştırdı. Modelliğim kısa sürdü, ama unutamayacağımız kadar çok eğlendik. Beni olduğumdan güzel ve genç çiziyordu. Bunu hoşuma gitsin diye yapmadığını beni öyle gördüğünü söylüyordu. Biz bunlarla eğlenirken sorunu da ortaya çıkardık.
Ç.A nın yanında baba, oğlu G.A daki erkeklik özelliklerinden söz ederek, her ortamda oğlunu aslan yapıyordu. Hem genç oğlu hem de gelişen ya da gelişmeye aday olan kızı için, iyi bir baba örneği sergilemediği ortadaydı.
Olayı anneyle paylaştık. Anne konuşmak istedi, ama yapamadı. Sonunda Ç.A babasıyla bu olayı kendisi konuşmaya karar verdi. Gerekli cesareti toplaması için ona yardım ettim. Babası olgunlukla karşıladı, hatasını hemen kabul etti. Af diledi farkında olmadığını, aslında Ç.A yı oğlundan da güçlü buluğunu söyledi. Sorunlarını çözmek çok kolay oldu görünse de, baba kendini kızının olmadığı, bizim anneyle oturduğumuz ortamlarda eleştirdi. O kendini eleştirdikçe işin başında konulamayan annenin özenle eşine koçluk yaparak onu rahatlattığını gördüm. Ben de bunu kendi başarım kabul ettim.
Büyük Düşünen Yetişkinler
Çocuğunuz geleceğin büyük düşünen genci olsun. Geniş düşünmek başarıya taşır. Seçmek için ortada birkaç olay, şekil, kişi ya da iş olmalı ki seçilsin. Her olayda olduğu gibi evladınızı büyük düşünmeye yönlendirebilmeniz için, onu çok iyi tanımanız ve fırsat vermeniz gerekir. Hangi konuda genişleyen bir dünyası varsa, o dünyasıyla olan ilişkilerini güçlendirin. Ona yardım edin. Yeni fikirlerle, dergilerle, görsel yayınlarla, deneyimlerinizle yolunu aydınlatın. Onun rahat konuşmasına izin verin. Konuşurken yaptığı yanlışları, düşüncelerinin kabul edilir olmadığını yüzüne vurarak onu susturmayın. Bırakın size konuşsun, açılsın...
Önünde Diz Çökün
Küçük bebeğinizin önünde diz çökün. Sevgiyle çenesine dokunun size bakmasını sağlayın. Tekrar tekrar onu sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin. Kaçmaktan, gitmekten, bırakmaktan, yılmaktan, asla söz etmeyin. Her an yanında olacağınızı bilsin. O ağlasın, ama siz ona bakın konuşmaya çalışsın. “ağlarsan isteğin yapılmaz” deyin, kısa bir cümle kurun. Yine devam edin, sözleriniz kalabalık olmasın, anlaşılır olsun; “ağlarsan yapmam” “konuş” Ama ağlamaya devam ederse, yapmayın. Bunu sadece bir kez uygulamanız yetecektir. Doğru bir uygulama zamanı, seçme şartı vardır.
Çocuklar genelde konuşturulmadıkları için ağlarlar, bazen niye ağladıklarını bile unuturlar. Onu konuşturun bebeğinizle yüz yüze bakışmanız onun için çok önemlidir. Onu kucağınıza almak yerine önünde eğilin, diz çökün ellerini tutun, o ağlasa da siz okşayın. Kızgınlıkla yüzüne bakmayın, onu gerçekten anlamak istediğinizi gözlerinizde görsün.
Çocuğunuz Hayır Diyorsa
Otuz iki haftalık çocuklarıyla ilgili koçluk yapmamı isteyen B.Y’nin küçük Emre’si ailesiyle konuşma replikleri hazırlıyordu. “Teyze sen bana, Mor plaja gitme de”
“Emre sen Mor Plaja gitme”
Emre;
“Hayır gideceğim”
“Sen bana, salıncakta sallanma de”
“Emre lütfen salıncakta sallanma”
Emre;
“Hayır sallanacağım”
Bazen bu replikler uzadıkça uzuyor, yenileri ekleniyordu.
Ben Psikolog Mutlu Barış’ın Bodrumlular için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Mutlu kardeşimiz Bodrum’a olan hayranlığından ve sevgisinden dolayı yaşamına Bodrum'da özel bir hastanede devam ediyor. Psikolog kardeşim yabancı yayınları, değişen dünyayı en iyi izleyen psikologlardan biri bence. Önemli kitapları elinde görürüm. Çok okuyan, çok yazan kardeşim gerçekten bu işi hakkıyla yapan biri. Lisan bilmesi tabi ki onun en büyük avantajı.
Ben onu ilk iş yerindeki anketleriyle sosyal çalışmalarıyla tanıdım. Şimdi de, Bodrum’da yüzlerce aileye ve tatilci kişilere çocukları konusunda da destek verdiğini biliyorum. Değerli kardeşim; “çocuğunuz bırakın hayır desin, hayır demenin zevkini doya doya yaşasın” der, Mutlu Barış, “keyfini çıkarsın.”
Ama isterseniz; çocuklarınıza “hayır” demesine fırsat vermeden de yaklaşabilirsiniz. “biliyorsunuz ki kırmızı ayakkabı diye diretecek. Belki de siz önüne koydunuz diye giymeyecek. O zaman karşısına iki ayakkabıyla çıkın, üç giysi koyun. Bu mu? Bu mu? Ya da bu mu? Diye sorun. Onlardan birini seçecek.” Düşünmesine fırsat kalmayacak, sizin seçiminizden birine “evet” diyecek, siz de uzlaşmış olacaksınız.
Görüyorsunuz küçük akıllılarla uğraşmak hiç de bir psikolog desteğiyle zor değil.
Her zaman evet diyen bir çocuk mu istersiniz? Hayır deseydi neler olacaktı… O kendi giysisini seçmenin planlarını kuracak, belki de güzel bir giysi modeli yaratacaktı. Bu giysi bazen sizin ona hiç almadığınız, dolaşırken vitrinlerde görmediğiniz bir giysi olacaktı. Çocuğunuzun gelecekte büyük düşünmesini istiyorsanız hayır demesinin çok üzerinde durmayın. Yeter ki bunu bir inatlaşmaya dökmesin. O zaman ne yapacağınızı sanırım biliyorsunuz. Yolunuz Mutlu Barış kardeşimizin değerli önerilerinden geçecek.
Bazı Alışkanlıkları Edinmesi
Çocuğunuzun modeli sizsiniz, sizi örnek alacağına göre öncelikle siz kendinizi bu konuda eğitmelisiniz. Kendinizi dinlemeyi öğrenin. Dinlediğinizde eğitmeyi de deneyin. Dinleme ve konuşma alışkanlığınızı çocuklarınıza verin. Onlarla detayları konuşun. Konuştuğunuz şeyler sadece; iş bitirmek, öğretmek, yönlendirmek için olmasın. Eğitmenlerin ve psikologların ince ayar dedikleri iletişim metotlarıyla yaklaşın. Tartışın, tartışırken konuşmalarına, anlatmalarına, yanlış da olsa yorum getirmelerine izin verin. Saygı duyuyorum deyin, “ama” diye başlayan cümlelerle de olsa fikrinizi çok kısa ve anlaşılır şekilde söyleyin. İşi başarıyla bitirme yoluna onu da ortak edin. Fikirlerinden yararlandığınızı çok sevgili çocuğunuza yürekten hissettirin. Onun gelecekte büyük düşünmesini gerçekten istiyorsanız, onunla uğraşmaktan yılmayın. Sizin en güzel sohbetleriniz çocuğunuzla olsun. Defalarca anlatın, anlattırın. Konuştukça rahatlayacak, düş dünyası gelişecek.
İYİ YAŞAM İÇİN KOÇLUK
Sadece Çocuklarınızla Beraber Olun Yeter
İyi insan, iyi yaşam için yaşam koçluğuna soyunun. Onlar sizin en kıymetli varlıklarınız, çocuklarınız, canlarınız. Sizin kanınızdan oldular; birer parçanız.
İşe Kendinizle Başlayın
Bu gün dünyada iyi insan olma ve iyi yaşama adeta bir sanat haline dönüştü. Bunu yapabilen insanlara başarılı gözüyle bakılıyor. Sadece topluma değil kendinize de değer vermeniz gerekiyor.
İyi yaşamak bir lüks olmaktan çıktı desem daha rahat anlatabilirim. Uygunsuz davranışlar, mutsuz bir yaşam sadece kaderiniz değil, sizin beceriksizliğiniz olarak değerlendiriliyor.
İnsanlar güzelliklerden tat almaya tabi ki önem verecekler, ama güzellikleri kadar ruhsal yaşamlarının da düzgün olmasına dikkat etmek zorundalar. Her ne kadar ; havaalanlarında, danışmanlık şirketlerinde, medyada, halkla ilişkilerde ve daha bir çok göz önündeki önemli işlerde birbirinden güzel ve bakımlı genç hanımlar, yakışıklı beyefendiler çalıştırılmış olsalar da; ruh sağlığı yerinde olmayanlar başarı sağlayamıyorlar. Güzellikleriyle başarıya taşınamıyorlar. Değişik anketlerle, gerilim testleriyle(Çok kullanılan stres sözcüğü yerine gerilim-“bırak stresi kullanma onu züppeler kullansın” Sami Karaören Cumhuriyet Köşe Yazarı.
şahsıma bir önerisi yıl 1980) bu gençlerin sağlık durumları kontrol ediliyor. İş başarısına; vücut güzelliği, alınan eğitim, birden fazla konuşulan dil asla yetmiyor. Bulundukları basamakta kalabiliyorlar, tabi ki ruhsal testlerde başarısız olanlar.
Dinlemeyen, anlamayan, sonuçlandırmayan, hırçın ve kavgacı; en önemlisi de UZLAŞMAYI beceremeyen başarısız gençler yetiştirmenizi kadere bırakmayın.
Gençleri bozan bazı etkenler var. Bağımlılık yaratanlar; sigara, alkol, uyuşturucu. Keyifle içilen kadeh içki; direksiyona geçmezseniz hoş görülse de; çağımız sigara ve uyuşturucuya tamamen karşı. Bunların aşırı kullanımının getirdiği düzensiz yaşam, avare günler gençleri başarılı iş yaşamından uzaklaştırıyor. Uyuşturucuyu yine de bütün bunların dışında tutmak gerekiyor. Gençler bir kez bile uyuşturucuyla karşılaşmamak için ellerinden ne gelirse yapmalılar. Ne eğitim, ne para, ne kuvvet; uyuşturucu karşısında gençleri ve ailelerini barındırabilir. Bazen iki gramlık uyuşturucu bir kez kullanımla şizofren edebiliyor, bilinç altına atılan kişilikleri açığa çıkarıp, bireyi mutsuz ve hasta edebiliyor. Başımlılık için konuşmaya bile gerek yok. O bir siliniş, yok oluş Yaşantıdaki bütün güzellikler boşa gidiyor.
İyi İnsan Olmanın, İyi Evlat Yetiştirmenin Başlangıcı
Kendimizi tanımayla başlar. Hemen ardından; kendini bilme, kendini sevme, kendini sayma gelir.
Kendini seven gelişir, geliştirir. Siz kendinizi sevmezseniz sevdikleriniz kendilerini sevmeyi bilemezler, öğrenemezler...
Gelişme nerede başlar?
Neler vardır içinde? Diyerek bu iki soruyu kendinize sormaya başladıysanız veya soruyorsanız; doğru insan olmanın ve doğru çocuk yetiştirmenin kurallarını uygulamaktan yanasınız demektir. Bu özelliğiniz size yol gösterecek kapıları aralıyor.
Bu da neymiş? Deyip; umursamaz bir yapıya bürünüyorsanız, tehlike çanlarına kulak vermek zorundasınız. Belki çıkmazda değilsiniz, ama bir şekilde tehlikeye yakınsınız demektir.
Üzerinde düşüneceğiniz konular belli. Toplumun değer yargıları da ortada, sizin hiç kimseye ihtiyacınız yok. Lütfen kendinizi tanıyın. Ne istediğinizi, nasıl yaşamak istediğinizi bilin, bunu çocuklarınıza aşılayın. Geç kalmadınız, kaç yaşına gelirse gelsin genç evladınıza aşılayın yeter.
A) Sosyal ve Kültürel Gelişme
a)Düşüncelerimizin Gelişmesi
b)Yaşama Tarzı
c)Karakter ve Ahlakı Sorumluluk.
C)Hayatın Gizli Sınavlarıyla İç Varlığın Gelişmesi
a) Namusumuzdan küçük fedakarlıklar karşılığındaki başarıyı itme.
b) Düşüncelerin disiplini
D)Azmin Fonksiyonlarını Kavrama
E)Toplum Yaşamına Uyma
a) Dinleme sanatı
b)Emretme sanatı
c) İnsanları tanıma sanatı
d) Yaşamdan zevk alma sanatı
e) Karşı cinsle anlaşma sanatı
F) İşte veTicarette-Toplumda Dürüstlük ve Ahlak
a)Centilmenlik
“Hangi iş veya mesleği seçecekseniz seçin, kendi ömrünüzden uzun sürecek ideal ve yüksek değerler için yaşayın.”
Suna Kıraç
1987-1988 Vehbi Koç Vakfı
Koç Özel Lisesi 120 İlk Mezunları İçin
MUTLU ÇOCUKLAR YETİŞTİRME
Okulların açılacağı şu günlerde hangimiz çocuklarımıza, MUTLU BİR YIL GEÇİR BİTANEM diye söze başlarız. Anne babalara bence ilk söylenilmesi gereken şey sözcüklerin yaşamı çok etkilediğini söylemek olmalı.
Yaşarken bireyin mutluluğundan daha önemli ne olabilir? Mutluluk sözcüğü bir çok olayı içine aldığı zaman elde edilmesi kolaylaşır. Bunu söylerken çocuğumuz bizim için; annem ya da babam ne demeye çalıştı diye düşünmeye başladığında, galiba derslerimin iyi ve yüksek notlarla dolu olması gerektiğini ima etti diye düşünüyorsa, bu söylediğimizin hiçbir yararı yoktur. Okullarda ve evde basit bir uygulamayla çocuğumuzun mutluluk düşüncelerini harekete geçirebiliriz. O düşünmeye zorlayarak ne dediğimizi bize bir kompozisyon şeklinde yazabilir. Ödev ya da çalışma “anneniz böyle demiş olsa ne demiş ne beklemiş olabilir” şeklinde verilebilir. Böyle bir çalışma sonunda mutluluğun herkes için onlarca anlamı olduğunu görerek sözcük yeni bir anlam kazanır, mutluluk alanı genişler. Herkes kendinden damlalar bulabilir. Hayatımız o damlarlın birleşmesiyle şekillenir.
Sözcüklere Anlam Yükleme
Bazen ağzımızdan çıkan bir sözcükle en sevdiğimizi incitebiliriz. Onun alınganlı ya da yanlış anlaması diyerek savunmaya geçebiliriz. Biz böyle inciten ve sonra da suçu karşımızdakine yükleyen biriysek, çocuğumuzun ya da gencimizin bizden farklı biri olacağı düşünülemez. Çocuk sözcüklere geniş anlam yüklemeyi küçük yaşta öğrenebilirse beklentilerine de rahatlıkla kavuşabilir. Bunu düşünceyle yapabilir. Her sözcüğü değerli bir nesneymiş gibi düşünerek. Dolaştığı olan soyut kavramlarla dolu olsa da doğru bir yerlere gelecektir. Bazen bir trajedi gibi algıladığı yaşamını mutluluğa döndürebilir.
Bunu bir Polyanlacılık gibi algılamış olmaz mıyız? düşüncesine girmemelisiniz. Sözcüklere hoşgörüyle yaklaşmak, nerdeyse çağımızın değer yargılarından biri olmaya aday bir özelliktir. Benim yazdığım yurt dışında ve yurt içinde küçük gruplar halinde uygulamaya başlayan RAY EĞİTİM sisteminde ciddi bir anlam oluşturuyor sözcükler. Bireyin mutluluğunun çok önem kazandığı sistemde mutsuzlukları yaratan şeyin bazen sözcükler olduğuna karar verilmesi sistemin bir parçası. Beynin programlanması gibi bir şey bu.
Geniş Anlamlı Sözcükler
Özellikle insan, öocuk yaştan başlayarak nezaket sözcüklerinin, duygusal sözcüklerin, yaşamına yön veren sözcüklerin kendisi için neler ifade ettiğini bilmeli. O sözcüklerin hangi kapıları açtığını küçük yaşta öğrenebilirse sıkıntılı günlerini kolaylıkla geçirebilir. Hangimiz bir “lütfen” sözcüğü ile yumuşamayız. “ne olursun?” diye yalvaran biri yerine karşınızda “lütfen” diye direnen birini görseniz neler hissedersiniz. “ne olursun?” sözcüğünden sonra verdiğiniz izin, uyduğunuz iş sizi fedakarlık ettiğiniz düşüncesinden kolay kolay alamaz. Burada kullandığımız örnek sözcüğün, sadece örnek olma dışında şu an için hiçbir önemi yok.
Çocuklarınızı Anlam Kargaşasından Kurtarın
Çoğumuzla anlam kargaşası yaşarız. Yanlış bir davranışımız bize zor anlar yaşatabilir, ama bir davranışı yapabilmemiz için karşımızda birisi olması gerekir. Bir el kol hareketi veya öfkeli bir ses tonu. O kişi bizim bu incitici davranışımızı o anda taşıdığımız diğer durumlarımızla yumuşatabilir. Ama telefonda söylenen bir söz, yazılan bir cümle çoğu zaman bize hiçbir sunumumuzun yardım edemeyeceği zorluklar içinde kalmamızı neden olur. Konuşurken, yazarken çok dikkatli olmamız gerekir. Söyleyeceğimiz sözlerin karşımızdakini nasıl etkileyeceğini bilemeyiz. Nasıl etkileyeceğini bilirsek bu bizim kaliteli ilişki ve yaşam avantajımız olur.
İç Dünyamızla Bağlantısı
Sözcüklerin iç dünyamızla derin bir bağlantısı vardır. Sözcükleri dar anlamda düşünmemeliyiz. Onları genişletebilirsek, iletişimimiz kolaylaşır, mutluluğumuz artar. Örneğin; MUTLULUK sözcüğü bizim için pek çok şeyi ifade ediyorsa mutlu olmamız kolaylaşır. GÜVEN sözcüğü de yaşamımızı çok etkileyen sözcüklerdendir.
Özellikle çocuklarımızı BAŞARI sözcüğüyle bunaltmamalıyız. Başarının anlamı bir sınavı kazanmak, biriyle iyi geçinmek ya da istediğin bir şeyi elde etmekle eşleştirilmemeli. Başarı, Güven, Mutluluk, Sevgi, İlgi, Beraberlik, eğlence gibi sözcüklerin alanları dar olmamalı. Aile içi konuşmalarımızda, gece oturmalarımızda bu sözcüklere geniş alanlar yaratmalıyız. Çocuğumuz başarısını yalnız sınava bağlamamalı, kendisinin en iyi yapabildiği şeyin de bir başarı olduğunu kabul edebilmeli. Çocuklarınızla yapacağınız konuşmalar onun mutluluğunu sağlayacak.
Her şeyden zevk alan, başkalarına saygılı, sonucunu düşünen, kolay bunalıma girmeyen gençler yetiştirmek istersiniz sanırım. İş size düşüyor, projeyi çizen de ortaya koyan da sizsiniz. Yükünüz çok ağır, ama benden bu kadar dememelisiniz.
Posted by filiztosyali at 7:23 AM | Permalink | Comments (0)
Çocuklarınızın yeteneklerini geliştirin(Hattuşaşlı Bir Çocuk)
deneme
6 Nisan 2009 Pazartesi
D U Y U R U
2009–2010 Eğitim Öğretim yılında İlimiz Ataşehir-İstanbul Bilim ve Sanat Merkezine alınacak öğrencileri belirlemek için ilköğretim okullarının 3. ve 4'üncü sınıflarında eğitim gören üstün veya özel yetenekli öğrencilerimizin katılacağı Performans Belirleme Sınavları başvuruları 16 Şubat–31 Mart 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Ancak, Beşiktaş ilçesinde yeni açılan Beşiktaş Bilim ve Sanat Merkezine 2009–2010 Eğitim Öğretim yılında 20 öğrenci alınacağından, Performans Belirleme Sınavları başvuruları 17 Nisan 2009 tarihine kadar uzatılmıştır.
Başvuru İşlemleri: http:// basvuru.istanbulbilsem.k12.tr adresinden yapılacaktır.
İLETİŞİM İÇİN:
TELEFON : 0 216 455 28 43
FAKS : 0 216 455 28 42
WEB: www.istanbulbilsem.k12.tr
e-posta : Resmi Yazışmalar için : 970178@meb.k12.tr
Kişisel yazılar ve sorular için : kuzubasadem@hotmail.com
: gurhan_kk@hotmail.com
2009–2010 Eğitim Öğretim yılında İlimiz Ataşehir-İstanbul Bilim ve Sanat Merkezine alınacak öğrencileri belirlemek için ilköğretim okullarının 3. ve 4'üncü sınıflarında eğitim gören üstün veya özel yetenekli öğrencilerimizin katılacağı Performans Belirleme Sınavları başvuruları 16 Şubat–31 Mart 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Ancak, Beşiktaş ilçesinde yeni açılan Beşiktaş Bilim ve Sanat Merkezine 2009–2010 Eğitim Öğretim yılında 20 öğrenci alınacağından, Performans Belirleme Sınavları başvuruları 17 Nisan 2009 tarihine kadar uzatılmıştır.
Başvuru İşlemleri: http:// basvuru.istanbulbilsem.k12.tr adresinden yapılacaktır.
İLETİŞİM İÇİN:
TELEFON : 0 216 455 28 43
FAKS : 0 216 455 28 42
WEB: www.istanbulbilsem.k12.tr
e-posta : Resmi Yazışmalar için : 970178@meb.k12.tr
Kişisel yazılar ve sorular için : kuzubasadem@hotmail.com
: gurhan_kk@hotmail.com
27 Mart 2009 Cuma
Bütün yazar arkadaşlarım canla başla çalıştı. Bursalı yazar kardeşlerimle buluşmak, Bursa'daki kitap sevgisini görmek benim yazma isteğimi doruklara çıkardı. Okunduğunu bilmek düşüncelerimi geliştirdi. Yalnız olmadığımı anladım, yazmaya sıkı sıkıya bağlandım. Bursa okuyucusu bana çok ümit verdi. Yazıyorum, biliyorum ki Bursa'da okuyucularım var. Maillerle doldu taştı bilgisayarım. Anneleri gördüm son kuruşuyla çocuğuna kitap alan, babalar vardı. Çocuğuyla bilgi ve deneyimlerini paylaşan, özenle kitap seçen. Bursalı yazarlar, gazeteciler, sanatçılar siz şanslısınız; okuyan bir şehrin okutan yazarlarısınız. Bütün Bursa halkını yürekten kutluyorum. Bursa'nın bu özelliği hiç kaybolmasın. Basını da bunu fark edip desteklemelisi en güzel birliktelik.
17 Mart 2009 Salı
KARİYERİNİZİ OKUMADAN ARAŞTIRMADAN TAMAMLAYAMAZSINIZ BİR ŞEYLER EKSİK KALIR
Yaşam Koçunuz yanınızda bizi arayabilirsiniz. Gelişiminiz ve içinizdeki yetenekleri açığa çıkarmak için bize ihtiyacınız olduğunu düşünüyoruz. Sadece siz size yardım edeceksiniz. Doğru sorular bizden gelecek. Daha güçlü ve mutlu karalar almak için beni arayabilirsiniz. Yaşamınızda olağan dışı gelişe her şey için aramanız size fayda sağlar
filiztosyalı@yahoo.com
0090-5336666903
ORGANİZASYONA İMZA ATAN İSİMLER
Peki Türkiye, İstanbul’un kültür başkenti adaylığına ilişkin organizasyonu nasıl yaptı? Önce Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın aktif katılım ve desteği ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın koordinasyonunda sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımıyla bir Danışma Kurulu oluşturuldu. Bu kurul bir Yürütme Kurulu seçti. Yürütme Kurulu kendi arasında yaptığı görev bölüşümü ile Nuri M. Çolakoğlu’nu Başkan, Nilgün Mirze ile Gürhan Ertür’ü Başkan Yardımcısı olarak seçti. Danışma Kurulu’nun başkanlığını da İstanbul milletvekili ve Başbakan’ın Dış Politika Başdanışmanı Egemen Bağış üstlendi.
DANIŞMA KURULU
Başkan, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış
TC DİB Şule Soysal
TC DİB Şander Gürbüz
TC DİB Hande Ceylan
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Zeynel Koç
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Serdar Tuğrul
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Hidayet Memişoğlu
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı İffet Billur
İstanbul Valilik Cumhur Güven Taşbaşı
İstanbul İl Genel Meclisi İsmet Kahraman Arslan
İstanbul Büyükşehir Bel. Ömer Türk
İstanbul Büyükşehir Bel.Gen.Sekr. Muammer Erol
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk Danışmanı Prof. Dr. Erman Tuncer
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk.Danışmanı Tülin Ersöz
İstanbul Büyükşehir Bel. Burcu Topbaş
İstanbul Büyükşehir Bel. Dr. Ali Mazak
İstanbul Büyükşehir Bel. Meclisi İbrahim Güllük
İKSV Nuri M. Çolakoğlu
İKSV Görgün Taner
İKSV Nilgün Mirze
İTO Şekib Avdağiç
İTO Selva Akçaylı
İSO Tanıl Küçük
İSO Ataman Onar
İnsan Yerleşimleri Der. Korhan Gümüş
Açık Radyo Gürhan Ertür
Avrupa Kültür Derneği Mahir Namur
Beyoğlu Belediyesi İlhan Turan
Beyoğlu Belediyesi Serap Sarıcı
Birlik Vakfı Mehmet Alacacı
İKV Dr.Şebnem Karauçak
İKV Davut Ökütçü
İTKİB Yaşar Acar
İTKİB Süleyman Orakçıoğlu
TİM Oğuz Satıcı
TİM Burhan Özkan
TURSAB Gülsen Kırbaş
TÜRSAB Ertuğrul Karaoğlu
TÜRSAB Başaran Ulusoy
TYD Oktay Varlıer
TYD Nedret Koruyan
Tarih Vakfı Suay Aksoy
Tarih Vakfı Halim Bulutoğlu
Bahçeşehir Üniversitesi Cengiz Aktar
Reklamcılar Derneği Birnur Akan
Kültür Bilincini Geliştirme V. Leyla Sürmeli
Pozitif Cem Yegül
Kültürlerarası İletişim Derneği Vecdi Sayar
Kültür Bilincini Geliştirme V. Faruk Pekin
Kültür Bilincini Geliştirme V. Canan Pak
ID İpek Sabuncu
dDF Arhan Kayar
Yazım Editörü İzzeddin Çalışlar
YK Koordinatörü Emine Çaykara
YÜRÜTME KURULU
İKSV Nuri M. Çolakoğlu Başkan
Açık Radyo Gürhan Ertür Başkan Yardımcısı
İKSV Nilgün Mirze Başkan Yardımcısı
İstanbul Valilik Cumhur Güven Taşbaşı
İstanbul Büyükşehir Bel.Gen.Sekr. Muammer Erol
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk Danışmanı Prof. Dr. Erman Tuncer
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk.Danışmanı Tülin Ersöz
İstanbul Büyükşehir Bel. Burcu Topbaş
İstanbul Büyükşehir Bel. Ömer Türk
Tarih Vakfı Suay Aksoy
Tarih Vakfı Halim Bulutoğlu
Sivil Toplum Girişimi Cengiz Aktar
Reklamcılar Derneği Birnur Akan
Kültürlerarası İletişim Derneği Vecdi Sayar
Kültür Bilincini Geliştirme V. Faruk Pekin
Kültür Bilincini Geliştirme V. Canan Pak
İnsan Yerleşimleri Der. Korhan Gümüş
ID İpek Sabuncu
dDF Arhan Kayar
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı İffet Billur
Yazım Editörü İzzeddin Çalışlar
YK Koordinatörü Emine Çaykara
2000'DEN BUGÜNE...
• 07.07.2000 Girişim Grubunun ilk toplantısı ve mutabakat metninin
imzalanması.
• 09.10.2000 Dışişleri Bakanlığı ile toplantı.
• 05.02.2001 Dışişleri Bakanlığı ile toplantı.
• Mart 2001 2001 Avrupa Kültür Başkenti Rotterdam’ın ziyaret edilmesi ve
görüşmeler.
• 16.04.2001 Yunanistan temsilcileri ile Atina ve Selanik örnekleri üzerine
toplantı.
• 13.06.2001 Genişletilmiş Toplantı: Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği Kültür Müdürlüğü, Beyoğlu Belediyesi, İBB Kültürel ve Sosyal İlişkiler Daire Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve Proje Girişim Grubu üyeleri.
• 22.06.2001 İSO Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hüsamettin Kavi’ye Proje
sunumu.
• 11.07.2001 İstanbul Konseyi Kültür Komitesi’ne Proje sunumu.
• 18.07.2001 Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa Kültür Başkenti-İstanbul Toplantısı. Projenin sivil toplum girişimi ile kamu işbirliğiyle yürütülmesi;
İstanbul'un merkezi ve yerel yönetimlerinin finansal olarak projeyi desteklemeleri prensip kararının alınması.
• 22.07.2001 Belçika Büyükelçisi Sayın Jan Martthysen ile görüşme.
• 07.09.2001 AB Türkiye Temsilcisi Sayın Karen Fogg ile görüşme.
• 11.09.2001 İstanbul Konseyi’ne Proje sunumu.
• 12.09.2001 Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay’a sunum.
• Aralık 2001 Dışişleri Bakanlığı’na tema dosyasının gönderilmesi.
• 16.04.2002 Olimpiyat Komitesi ile görüşme.
• 17.04.2002 Dışişleri Bakanlığı’nda ilgili kurum ve Girişim Grubu temsilcilerinin katıldığı toplantı.
• 28.03.2003 Dışişleri Bakanlığı’nda ilgili kurum ve Girişim Grubu temsilcilerinin katıldığı toplantı.
• 06.05.2003 Büyükelçi Sayın Şule Soysal’ın katılımıyla İstanbul Valisi
Muammer Güler ve İBB Başkanı Sayın Ali Müfit Gürtuna ile
yapılan görüşmeler
• 30.09.2003 Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Şule Soysal’ın AB Komisyonu Eğitim ve Kültür İşleri Genel Müdürü Nikolaus Van Der Pas’ı ziyaretle, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti adaylığı konusunda niyet beyanında bulunması ve başvuru yılı ve yöntemleri hakkında görüşlerini alması.
• Ekim 2003 Başvuru Dosyasının Hazırlanması.
30.10.2003 - TC Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından AB Komisyonu Eğitim ve Kültür İşleri Genel Müdürü N.Van Der Pas’a niyet mektubumuzun gönderilmesi.
• 03.03.2005 Brüksel’de, Avrupa Komisyonu Eğitim ve Kültür Genel
Müdürlüğü’nde Projeden Sorumlu Direktör Christine Boon-Falleur,
ilgili Daire Başkanı Harald Hartung ve projeden sorumlu uzman
Jacqueline Pacaud ile toplantı
• 25.03.2005 Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığını, projeye mali ve içeriğe ilişkin gerekli katkılarda bulunulması yönünde talimatlandırması.
• 06.04.2005 Proje Toplantısı; yeniden yapılanmaya ve çalışma takvimine
ilişkin kararların alınması. ECC 2010 Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu’nun kurulması.
• 19.04.2005 İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler ile görüşme ve desteğinin alınması.
• 22.04.2005 Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç ile görüşme.
• 26.04.2005 Kültür İnsanları Toplantısı, ECC 2010 Projesinin anlatılması.
• 27.04.2005 İstanbul Yerel Yöneticileri Toplantısı, ECC 2010 Projesinin anlatılması.
• 29.04.2005 İTO Başkanı Sayın Murat Yalçıntaş ile görüşme.
• 29.04.2005 İstanbul Üniversiteleri Öğretim Üyeleri Toplantısı, Projenin anlatılması.
• 29.04.2005 İBB Başkanı Sayın Kadir Topbaş ile görüşme ve desteğinin alınması.
• Mayıs 2005 Başvuru Dosyası yazımına başlanması.
• 01.05.2005 Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç ile 2. görüşme, desteğinin alınması.
• 09.05.2005 Özerk Sanat Konseyi Toplantısı'nda projenin anlatılması.
• 11.05.2005 Sivil Toplum Kuruluşları Toplantısı’nda projenin anlatılması.
• 30.05.2005 Resmi ve sivil kuruluşlarla projenin basına anlatılması.
• 24.06.2005 Brüksel AB Komisyonu’ndan Hartung ve Pacaud’ ziyareti. DİB’ndan Dr. Şander Gürbüz ve Yağmur Güldere ile Nuri Çolakoğlu, Nilgün Mirze, Cengiz Aktar ve İzzeddin Çalışlar’dan oluşan ekip hazırlanan taslak dosyanın sunumunu yaptı ve komisyon üyelerinin görüşlerini aldı.
• 27.06.2005 İstanbul 2010 Girişim Grubu Başkanı Nuri Çolakoğlu’nun Londra’da 2008’in Avrupa Kültür Başkenti Liverpool’un proje başkanı Sir Bob Scott ile toplantı yaptı.
• 11.07.2005 DİB’ndan Hande Ceylan ve Başkan Nuri Çolakoğlu’nun Avignon’daki Avrupa Kültür Başkentleri Buluşması’na katıldı ve bilgi alışverişinde bulundular.
• 28/29.07.2005 Liverpool kentinin 2008’deki Avrupa Kültür Başkentliği projesinin başkanı Sir Bob Scott ile İstanbul’da work-shop çalışmaları yapıldı.
• 20/21.09.2005 Yürütme Kurulu üyeleri KB’ndan Zeynel Koç, Görgün Taner, başkan Nuri Çolakoğlu ve YK Koordinatörü Emine Çaykara 2006 yılınan AKB Patras’ı ziyaret etti ve Türkiye’yi temsilen 2006’da Patras’ta yer alacak külütrel etkinliklerin sunumunu yaptı. Patras Belediye Başkanı, Organizasyon komitesi üyeleri ile toplantılar yaparak görüş alışverişinde bulundu.
• 03.10.2005 Egemen Bağış, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Girişim Grubu Danışma Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi.
• 07.10.2005 Başkan Nuri Çolakoğlu, 2010 yılı için Macaristan’ın aday kentleri arasında bulunan Pecs’te sunum yaparak toplantılara katıldı.
• 13.12.2005 Hazırlanan dosya AB Eğitim ve Kültür Müdürü Van der Pas’a teslim edildi.
BİLGİLENME KÜLTÜRÜ
Çağımızda bilgi uzmanların elinden çıktı topluma yayıldı. Eskiden tıp dalında yaşananları sadece uzmanlar bilir araştırır ve uygulardı. Uygulanmaya kadar olan kısımları bu gün herkes tarafından bilinebilmekte. Eğitim durumu yükseldikçe insanlar daha fazla bilgilenmekte, bilgilenme kader çizgimizi değiştirmekte diye düşünülüyor. İnsanlar kendileriyle ilgili konulara daha fazla kafa yormaya da başladılar.
Eğitimle fırsat eşitlikleri yaratılabiliyor. Çağımızla ilgili bütün bunlar ilk bakıldığında doğru gibi görünebilir, ama ne yazık ki gerçeklerden bir kaçına bakarsak olaylara daha yakından görmüş oluruz. İnternette konferanslar var detayları yok. İçerikleriyle ilgili bilgileri bulmak olanaksız. Başlıkların altı boş
Gerçek şu; eğitim sistemleri insanların toplumdaki yerlerini haklı olarak elde etmelerini tam olarak sağlıyor denilemez. Çocuklarımızın bilgilenme kültürlerini kaderlerine bırakmamalıyız.
VERİLEN DEĞERLER
Eğitimle toplumun değerlerimi aktarılır yoksa bazı egemen sınıfların değerleri mi aktarılır, diye soran görüşler de var. Kuşaktan kuşağa eğitimle aktarılan bu değerlerin irdelenmesi gerekir. Bu konunun sosyologlarla zaman zaman incelenmesi toplum için çok yararlıdır.
Okullarda sağlanan maddi kaynakların başarıyı çok az etkilediğini kabul eden araştırmacılar haksız denilemez. Eğitimde eğitsizlik aslında okudukları okulun olanaksızlıklarından kaynaklanmıyor. Ayni şartlar ve olanaklarda hazırlanan bir okulun öğrencileri arasındaki fark hemen hemen hiç değişmiyor. Okulu çok mükemmel donatıldı diye, yoksul çevrede eğitilen bir çocuğun bilgi almasında büyük farklılıklara rastlanmıyor. Okulları donatmak yerine çocukların yaşam koşullarını, çevrelerini, bulundukları ortamları donatmak gerekebiliyor.
Etkileyen ne?
Genelde sol eleştirilerden sıkça duyulan eğitim eğitliğidir. Oysa ki eğitim eşitliğinin sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak için, yeterli olmadığı uzmanlarca kabul ediliyor.
Yaşadıkları çevreden, mahalleden, oturdukları evden kaynaklanır. Buna çözüm olarak; yoksul evlerde ve mahallelerde oturan gençlerin zengin ve daha iyi şartlarda yaşayan arkadaşlar edinmeleri bazen onlarla birlikte ayni şartlarda kalmaları iyi etkiler yapıyor. Onları özgür bir ortama taşıyor(Sosyolog James Coleman) Sınıf içinde bile daha iyi durumdakilerle arkadaşlık etmeleri onları tırmanmayla da olsa sürüklüyor.
Yükselme Hırsı
Aslında yükselme hırsı bulaşıcıdır. Alt sınıflardan geldiğinin düşünülmesi yanlış olur. Yükselme hırsı üst durumda olanlardan alt durumda olanlara aşılanır. Hangi durumdaki kültürün daha iyi durumda olduğuna politikalar eğitim sistemiyle karar veriyorlar. Sağ veya sol kültürler aşılanıyor. Eğitim bunların ilk ana aşı noktaları. Aslında sınıfsal eşitsizlikler eğitimle kuvvetlendiriliyor. Eğitime keyfi gibi bakmak çok yanlış olur. Hiç de keyfi değildir, bir takım iktidarların elinin altında topluma sunulur. Gençler ya da çocuklar ayni okullarda okuyup, bahçelerde dolaşıyor, ayni sınıflarda deneyler yapıyorlar. Ne yazık ki, yaşadıkları ortam, ev yaşamları, aile yapıları onların ayni eğitim yollarından geçmelerini engelliyor.
Çocuğun Meslek Liseli Olması
Türkiye’deki sistem özellikle Üniversite seçerken gençleri bu tür seçimlere zorluyor. Türkiye’de Meslek liselerini seçenlerin aile durumlarına bakılırsa ne demeye çalışıldığı daha rahat anlaşılabilir. Bunların önleri de bazı teknik puanlamalarla tıkandığında ilerleme profillerinde özgürlükten söz edilebilir mi?
Örnek İmam Hatip liseliler olursa; liselerini bitirdikten sonra bile farklı ve çağdaş bir değişimle kültür benimseme şans yolları tamamen tıkanmakta, öyle kalmaya zorlanmakta. Küçük yaşta dini eğitim alıp almamaya aileleri ya da eğitimcileri karar verir gibi görünse de bazı politikalar onlara bu eğitim kapılarını açarak, devlet kesesinden dini eğitime hazırlanmaktalar. Bütün meslek liselilerden söz etmemiz gerekirse; kendi arzularının dışında bir okula devam eden çocukların özgürlüğünden söz edilebilir mi? Özgürlükleri ellerinden alındığı gibi yollarının devamında başka sıkıntılar onları beklemekte. Bu dünyada siyasetin karıştığı ortamlarda daha da belirgin olarak görünmekte. Daha sonraki yaşamlarında önce çizilen yollarından puanlama ve hazırlanan olanaklar nedeniyle uzaklaştırılmakta. Bazı meslekleri seçme şansını genç adına başkaları çok önceden karar vermekte.
filiztosyalı@yahoo.com
0090-5336666903
ORGANİZASYONA İMZA ATAN İSİMLER
Peki Türkiye, İstanbul’un kültür başkenti adaylığına ilişkin organizasyonu nasıl yaptı? Önce Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın aktif katılım ve desteği ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın koordinasyonunda sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımıyla bir Danışma Kurulu oluşturuldu. Bu kurul bir Yürütme Kurulu seçti. Yürütme Kurulu kendi arasında yaptığı görev bölüşümü ile Nuri M. Çolakoğlu’nu Başkan, Nilgün Mirze ile Gürhan Ertür’ü Başkan Yardımcısı olarak seçti. Danışma Kurulu’nun başkanlığını da İstanbul milletvekili ve Başbakan’ın Dış Politika Başdanışmanı Egemen Bağış üstlendi.
DANIŞMA KURULU
Başkan, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış
TC DİB Şule Soysal
TC DİB Şander Gürbüz
TC DİB Hande Ceylan
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Zeynel Koç
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Serdar Tuğrul
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Hidayet Memişoğlu
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı İffet Billur
İstanbul Valilik Cumhur Güven Taşbaşı
İstanbul İl Genel Meclisi İsmet Kahraman Arslan
İstanbul Büyükşehir Bel. Ömer Türk
İstanbul Büyükşehir Bel.Gen.Sekr. Muammer Erol
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk Danışmanı Prof. Dr. Erman Tuncer
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk.Danışmanı Tülin Ersöz
İstanbul Büyükşehir Bel. Burcu Topbaş
İstanbul Büyükşehir Bel. Dr. Ali Mazak
İstanbul Büyükşehir Bel. Meclisi İbrahim Güllük
İKSV Nuri M. Çolakoğlu
İKSV Görgün Taner
İKSV Nilgün Mirze
İTO Şekib Avdağiç
İTO Selva Akçaylı
İSO Tanıl Küçük
İSO Ataman Onar
İnsan Yerleşimleri Der. Korhan Gümüş
Açık Radyo Gürhan Ertür
Avrupa Kültür Derneği Mahir Namur
Beyoğlu Belediyesi İlhan Turan
Beyoğlu Belediyesi Serap Sarıcı
Birlik Vakfı Mehmet Alacacı
İKV Dr.Şebnem Karauçak
İKV Davut Ökütçü
İTKİB Yaşar Acar
İTKİB Süleyman Orakçıoğlu
TİM Oğuz Satıcı
TİM Burhan Özkan
TURSAB Gülsen Kırbaş
TÜRSAB Ertuğrul Karaoğlu
TÜRSAB Başaran Ulusoy
TYD Oktay Varlıer
TYD Nedret Koruyan
Tarih Vakfı Suay Aksoy
Tarih Vakfı Halim Bulutoğlu
Bahçeşehir Üniversitesi Cengiz Aktar
Reklamcılar Derneği Birnur Akan
Kültür Bilincini Geliştirme V. Leyla Sürmeli
Pozitif Cem Yegül
Kültürlerarası İletişim Derneği Vecdi Sayar
Kültür Bilincini Geliştirme V. Faruk Pekin
Kültür Bilincini Geliştirme V. Canan Pak
ID İpek Sabuncu
dDF Arhan Kayar
Yazım Editörü İzzeddin Çalışlar
YK Koordinatörü Emine Çaykara
YÜRÜTME KURULU
İKSV Nuri M. Çolakoğlu Başkan
Açık Radyo Gürhan Ertür Başkan Yardımcısı
İKSV Nilgün Mirze Başkan Yardımcısı
İstanbul Valilik Cumhur Güven Taşbaşı
İstanbul Büyükşehir Bel.Gen.Sekr. Muammer Erol
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk Danışmanı Prof. Dr. Erman Tuncer
İstanbul Büyükşehir Bel.Bşk.Danışmanı Tülin Ersöz
İstanbul Büyükşehir Bel. Burcu Topbaş
İstanbul Büyükşehir Bel. Ömer Türk
Tarih Vakfı Suay Aksoy
Tarih Vakfı Halim Bulutoğlu
Sivil Toplum Girişimi Cengiz Aktar
Reklamcılar Derneği Birnur Akan
Kültürlerarası İletişim Derneği Vecdi Sayar
Kültür Bilincini Geliştirme V. Faruk Pekin
Kültür Bilincini Geliştirme V. Canan Pak
İnsan Yerleşimleri Der. Korhan Gümüş
ID İpek Sabuncu
dDF Arhan Kayar
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı İffet Billur
Yazım Editörü İzzeddin Çalışlar
YK Koordinatörü Emine Çaykara
2000'DEN BUGÜNE...
• 07.07.2000 Girişim Grubunun ilk toplantısı ve mutabakat metninin
imzalanması.
• 09.10.2000 Dışişleri Bakanlığı ile toplantı.
• 05.02.2001 Dışişleri Bakanlığı ile toplantı.
• Mart 2001 2001 Avrupa Kültür Başkenti Rotterdam’ın ziyaret edilmesi ve
görüşmeler.
• 16.04.2001 Yunanistan temsilcileri ile Atina ve Selanik örnekleri üzerine
toplantı.
• 13.06.2001 Genişletilmiş Toplantı: Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği Kültür Müdürlüğü, Beyoğlu Belediyesi, İBB Kültürel ve Sosyal İlişkiler Daire Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve Proje Girişim Grubu üyeleri.
• 22.06.2001 İSO Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hüsamettin Kavi’ye Proje
sunumu.
• 11.07.2001 İstanbul Konseyi Kültür Komitesi’ne Proje sunumu.
• 18.07.2001 Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa Kültür Başkenti-İstanbul Toplantısı. Projenin sivil toplum girişimi ile kamu işbirliğiyle yürütülmesi;
İstanbul'un merkezi ve yerel yönetimlerinin finansal olarak projeyi desteklemeleri prensip kararının alınması.
• 22.07.2001 Belçika Büyükelçisi Sayın Jan Martthysen ile görüşme.
• 07.09.2001 AB Türkiye Temsilcisi Sayın Karen Fogg ile görüşme.
• 11.09.2001 İstanbul Konseyi’ne Proje sunumu.
• 12.09.2001 Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay’a sunum.
• Aralık 2001 Dışişleri Bakanlığı’na tema dosyasının gönderilmesi.
• 16.04.2002 Olimpiyat Komitesi ile görüşme.
• 17.04.2002 Dışişleri Bakanlığı’nda ilgili kurum ve Girişim Grubu temsilcilerinin katıldığı toplantı.
• 28.03.2003 Dışişleri Bakanlığı’nda ilgili kurum ve Girişim Grubu temsilcilerinin katıldığı toplantı.
• 06.05.2003 Büyükelçi Sayın Şule Soysal’ın katılımıyla İstanbul Valisi
Muammer Güler ve İBB Başkanı Sayın Ali Müfit Gürtuna ile
yapılan görüşmeler
• 30.09.2003 Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Şule Soysal’ın AB Komisyonu Eğitim ve Kültür İşleri Genel Müdürü Nikolaus Van Der Pas’ı ziyaretle, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti adaylığı konusunda niyet beyanında bulunması ve başvuru yılı ve yöntemleri hakkında görüşlerini alması.
• Ekim 2003 Başvuru Dosyasının Hazırlanması.
30.10.2003 - TC Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından AB Komisyonu Eğitim ve Kültür İşleri Genel Müdürü N.Van Der Pas’a niyet mektubumuzun gönderilmesi.
• 03.03.2005 Brüksel’de, Avrupa Komisyonu Eğitim ve Kültür Genel
Müdürlüğü’nde Projeden Sorumlu Direktör Christine Boon-Falleur,
ilgili Daire Başkanı Harald Hartung ve projeden sorumlu uzman
Jacqueline Pacaud ile toplantı
• 25.03.2005 Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığını, projeye mali ve içeriğe ilişkin gerekli katkılarda bulunulması yönünde talimatlandırması.
• 06.04.2005 Proje Toplantısı; yeniden yapılanmaya ve çalışma takvimine
ilişkin kararların alınması. ECC 2010 Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu’nun kurulması.
• 19.04.2005 İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler ile görüşme ve desteğinin alınması.
• 22.04.2005 Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç ile görüşme.
• 26.04.2005 Kültür İnsanları Toplantısı, ECC 2010 Projesinin anlatılması.
• 27.04.2005 İstanbul Yerel Yöneticileri Toplantısı, ECC 2010 Projesinin anlatılması.
• 29.04.2005 İTO Başkanı Sayın Murat Yalçıntaş ile görüşme.
• 29.04.2005 İstanbul Üniversiteleri Öğretim Üyeleri Toplantısı, Projenin anlatılması.
• 29.04.2005 İBB Başkanı Sayın Kadir Topbaş ile görüşme ve desteğinin alınması.
• Mayıs 2005 Başvuru Dosyası yazımına başlanması.
• 01.05.2005 Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç ile 2. görüşme, desteğinin alınması.
• 09.05.2005 Özerk Sanat Konseyi Toplantısı'nda projenin anlatılması.
• 11.05.2005 Sivil Toplum Kuruluşları Toplantısı’nda projenin anlatılması.
• 30.05.2005 Resmi ve sivil kuruluşlarla projenin basına anlatılması.
• 24.06.2005 Brüksel AB Komisyonu’ndan Hartung ve Pacaud’ ziyareti. DİB’ndan Dr. Şander Gürbüz ve Yağmur Güldere ile Nuri Çolakoğlu, Nilgün Mirze, Cengiz Aktar ve İzzeddin Çalışlar’dan oluşan ekip hazırlanan taslak dosyanın sunumunu yaptı ve komisyon üyelerinin görüşlerini aldı.
• 27.06.2005 İstanbul 2010 Girişim Grubu Başkanı Nuri Çolakoğlu’nun Londra’da 2008’in Avrupa Kültür Başkenti Liverpool’un proje başkanı Sir Bob Scott ile toplantı yaptı.
• 11.07.2005 DİB’ndan Hande Ceylan ve Başkan Nuri Çolakoğlu’nun Avignon’daki Avrupa Kültür Başkentleri Buluşması’na katıldı ve bilgi alışverişinde bulundular.
• 28/29.07.2005 Liverpool kentinin 2008’deki Avrupa Kültür Başkentliği projesinin başkanı Sir Bob Scott ile İstanbul’da work-shop çalışmaları yapıldı.
• 20/21.09.2005 Yürütme Kurulu üyeleri KB’ndan Zeynel Koç, Görgün Taner, başkan Nuri Çolakoğlu ve YK Koordinatörü Emine Çaykara 2006 yılınan AKB Patras’ı ziyaret etti ve Türkiye’yi temsilen 2006’da Patras’ta yer alacak külütrel etkinliklerin sunumunu yaptı. Patras Belediye Başkanı, Organizasyon komitesi üyeleri ile toplantılar yaparak görüş alışverişinde bulundu.
• 03.10.2005 Egemen Bağış, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Girişim Grubu Danışma Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi.
• 07.10.2005 Başkan Nuri Çolakoğlu, 2010 yılı için Macaristan’ın aday kentleri arasında bulunan Pecs’te sunum yaparak toplantılara katıldı.
• 13.12.2005 Hazırlanan dosya AB Eğitim ve Kültür Müdürü Van der Pas’a teslim edildi.
BİLGİLENME KÜLTÜRÜ
Çağımızda bilgi uzmanların elinden çıktı topluma yayıldı. Eskiden tıp dalında yaşananları sadece uzmanlar bilir araştırır ve uygulardı. Uygulanmaya kadar olan kısımları bu gün herkes tarafından bilinebilmekte. Eğitim durumu yükseldikçe insanlar daha fazla bilgilenmekte, bilgilenme kader çizgimizi değiştirmekte diye düşünülüyor. İnsanlar kendileriyle ilgili konulara daha fazla kafa yormaya da başladılar.
Eğitimle fırsat eşitlikleri yaratılabiliyor. Çağımızla ilgili bütün bunlar ilk bakıldığında doğru gibi görünebilir, ama ne yazık ki gerçeklerden bir kaçına bakarsak olaylara daha yakından görmüş oluruz. İnternette konferanslar var detayları yok. İçerikleriyle ilgili bilgileri bulmak olanaksız. Başlıkların altı boş
Gerçek şu; eğitim sistemleri insanların toplumdaki yerlerini haklı olarak elde etmelerini tam olarak sağlıyor denilemez. Çocuklarımızın bilgilenme kültürlerini kaderlerine bırakmamalıyız.
VERİLEN DEĞERLER
Eğitimle toplumun değerlerimi aktarılır yoksa bazı egemen sınıfların değerleri mi aktarılır, diye soran görüşler de var. Kuşaktan kuşağa eğitimle aktarılan bu değerlerin irdelenmesi gerekir. Bu konunun sosyologlarla zaman zaman incelenmesi toplum için çok yararlıdır.
Okullarda sağlanan maddi kaynakların başarıyı çok az etkilediğini kabul eden araştırmacılar haksız denilemez. Eğitimde eğitsizlik aslında okudukları okulun olanaksızlıklarından kaynaklanmıyor. Ayni şartlar ve olanaklarda hazırlanan bir okulun öğrencileri arasındaki fark hemen hemen hiç değişmiyor. Okulu çok mükemmel donatıldı diye, yoksul çevrede eğitilen bir çocuğun bilgi almasında büyük farklılıklara rastlanmıyor. Okulları donatmak yerine çocukların yaşam koşullarını, çevrelerini, bulundukları ortamları donatmak gerekebiliyor.
Etkileyen ne?
Genelde sol eleştirilerden sıkça duyulan eğitim eğitliğidir. Oysa ki eğitim eşitliğinin sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak için, yeterli olmadığı uzmanlarca kabul ediliyor.
Yaşadıkları çevreden, mahalleden, oturdukları evden kaynaklanır. Buna çözüm olarak; yoksul evlerde ve mahallelerde oturan gençlerin zengin ve daha iyi şartlarda yaşayan arkadaşlar edinmeleri bazen onlarla birlikte ayni şartlarda kalmaları iyi etkiler yapıyor. Onları özgür bir ortama taşıyor(Sosyolog James Coleman) Sınıf içinde bile daha iyi durumdakilerle arkadaşlık etmeleri onları tırmanmayla da olsa sürüklüyor.
Yükselme Hırsı
Aslında yükselme hırsı bulaşıcıdır. Alt sınıflardan geldiğinin düşünülmesi yanlış olur. Yükselme hırsı üst durumda olanlardan alt durumda olanlara aşılanır. Hangi durumdaki kültürün daha iyi durumda olduğuna politikalar eğitim sistemiyle karar veriyorlar. Sağ veya sol kültürler aşılanıyor. Eğitim bunların ilk ana aşı noktaları. Aslında sınıfsal eşitsizlikler eğitimle kuvvetlendiriliyor. Eğitime keyfi gibi bakmak çok yanlış olur. Hiç de keyfi değildir, bir takım iktidarların elinin altında topluma sunulur. Gençler ya da çocuklar ayni okullarda okuyup, bahçelerde dolaşıyor, ayni sınıflarda deneyler yapıyorlar. Ne yazık ki, yaşadıkları ortam, ev yaşamları, aile yapıları onların ayni eğitim yollarından geçmelerini engelliyor.
Çocuğun Meslek Liseli Olması
Türkiye’deki sistem özellikle Üniversite seçerken gençleri bu tür seçimlere zorluyor. Türkiye’de Meslek liselerini seçenlerin aile durumlarına bakılırsa ne demeye çalışıldığı daha rahat anlaşılabilir. Bunların önleri de bazı teknik puanlamalarla tıkandığında ilerleme profillerinde özgürlükten söz edilebilir mi?
Örnek İmam Hatip liseliler olursa; liselerini bitirdikten sonra bile farklı ve çağdaş bir değişimle kültür benimseme şans yolları tamamen tıkanmakta, öyle kalmaya zorlanmakta. Küçük yaşta dini eğitim alıp almamaya aileleri ya da eğitimcileri karar verir gibi görünse de bazı politikalar onlara bu eğitim kapılarını açarak, devlet kesesinden dini eğitime hazırlanmaktalar. Bütün meslek liselilerden söz etmemiz gerekirse; kendi arzularının dışında bir okula devam eden çocukların özgürlüğünden söz edilebilir mi? Özgürlükleri ellerinden alındığı gibi yollarının devamında başka sıkıntılar onları beklemekte. Bu dünyada siyasetin karıştığı ortamlarda daha da belirgin olarak görünmekte. Daha sonraki yaşamlarında önce çizilen yollarından puanlama ve hazırlanan olanaklar nedeniyle uzaklaştırılmakta. Bazı meslekleri seçme şansını genç adına başkaları çok önceden karar vermekte.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)